jtqLeX6. 36-YÂSÎN 9. Ayet وَجَعَلْنَا مِن بَيْنِ أَيْدِيهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَأَغْشَيْنَاهُمْ فَهُمْ لاَ يُبْصِرُونَ Ve cealnâ min beyni eydîhim sedden ve min halfihim sedden fe agşeynâhum fe hum lâ yubsırûnyubsırûne. Bayraktar Bayraklı Önlerinden bir set ve arkalarından bir set çektik de onları çepeçevre kuşattık. Artık göremezler. Edip Yüksel Önlerinden bir set ve arkalarından bir set çekerek onları perdeledik; artık göremezler. Erhan Aktaş Önlerine ve arkalarına birer set çektik1. Böylece onları perdeledik. Artık gerçeği 1- Zulmeden ve işledikleri günahları kendilerini kuşatanlar, büyüklenip yeryüzünde baskı ve zulüm yapanlar cezalandırılmayı kesin olarak hak ettiklerinden artık isteseler de iman edemezler. Artık gerçeği kavrayamazlar. 2- Bu, 7. ayette yer alan artık inanmazlar’ ifadesinin pekiştirilmesidir. Muhammed Esed önlerine ve arkalarına setler çektik ve göremesinler diye üzerlerine perdeler geçirdik Mustafa İslamoğlu Yine adeta önlerinden ve arkalarından birer set çekmiş ve gözlerini perdelemişizdir de, artık görememektedirler. Süleyman Ateş Önlerinden bir sed ve arkalarından bir sed çektik de onları kapattık; artık görmezler. Süleymaniye Vakfı Sanki önlerine bir engel, arkalarına da bir engel koyup onları kuşatmışız da göremiyorlar[*]. [*] Bu iki ayette, benzetme yapma yerine doğrudan benzetilecek anlam kümesi kullanılarak Mekkelilerin, Kur’an karşısındaki tavırları canlandırılmıştır. Bu tür anlatıma istiare-i temsiliyye denir. Bu tıpkı, “işini saman altından su yürütür gibi yapıyorsun” yerine “saman altından su yürütüyorsun” demek gibidir. İstiarede benzetme gizlenir ve gerçek anlamı kast etme ihtimali olmaz. Bu iki ayette de gerçek anlamı kast etme ihtimali yoktur. Öyle olsa bu insanlar sorumlu tutulamazlar. Çünkü “Allah, kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemez” Bakara 2/286 İstiarede benzetme edatı gizlenir ama bu ayetlerdeki ifadeler mecaz değil, gerçek sanıldığı için onlarda gizlenen “sanki” kelimesini açığa çıkarmamız bir zorunluluk olmuştur. Yaşar Nuri Öztürk Önlerine bir set, arkalarına da başka bir set çektik. Böylece onları kuşatıp sardık; artık onlar görmezler. Ayetin Tefsiri MEAL Yasin 9 9.Yine adeta önlerinden ve arkalarından birer set çekmiş ve gözlerini perdelemişizdir de, artık görememektedirler. 9.Yine biz onların önlerine ve arkalarına birer set çektik; kalp gözlerini de perdeledik. Artık onlar hakikati asla göremezler. 9. “Önlerine ve arkalarına set çekmişizdir. Gözlerini perdelediğimizden artık göremezler.” 9. Onların önlerinden bir set geleceği göremezler ve arkalarından bir set geçmişlerinden ders almazlar oluşturduk da böylece onları bürüdük... Artık onlar göremezler. TEFSİR 8 ve 9. âyetlerdeki tasvir için yapılan izahları şöyle özetlemek mümkündür Pek çok açık kanıta rağmen inatla inkârcılıklarını sürdürenler öyle iç ve dış etkenler, öyle psikolojik ve sosyolojik şartlar ve alışkanlıklara kuşatılmışlardır ki, boyunlarına, çenelerine kadar dayanan boyunduruklar geçirilmiş gibidirler; kafaları yukarı kalkıktır, gözleri aşağıya kaymıştır; hangi yöne dönseler hidâyet ışığına uzaktırlar; böbürlendikleri ve nefislerine tutsak oldukları için Fussilet Sûresi'nin 53. âyetinde sözü edilen delilleri, gerek kendilerini çevreleyen dış alemdeki gerekse ruhi ve biyolojik yapılarındaki kanıtları asla göremezler. Boyunlarına halkalar geçirildiğinin belirtilmesi, insanın fıtratına yerleştirilen cebri bir durumdan değil, onların kendi işledikleri suçtan ötürü gördükleri bir karşılıktan söz edildiğini gösterir; zira bunlar birer cezalandırma aracıdır, ceza ise suçun karşılığıdır başka açıklamalarla birlikte bkz. Razi, Elmalılı. Bazı müfessirlere göre 8. âyette, inkârcıların bu tutumlarının onları sahip oldukları imkanlardan başkalarını yararlandırmaktan ve Allah yolunda harcama yapmaktan da alıkoyduğuna işaret edilmektedir. Taberi, Şevkani Diyanet Tefsiri "Önlerinden bir sed, arkalarından bir sed çektik." ifadesi ile onların yapılarındaki inat ve kibir dolayısıyla geçmiş olaylardan ders almadıkları gibi, geleceklerini dahi hiç düşünmedikleri kastolunuyor. Çünkü taassup, onların her yanını kapladığı ve yanlış düşünceleri gözlerine perde olduğu için, apaçık hakikatleri görememektedirler. Şâyet selim bir fıtrata sahip olsalardı, bu hakikatleri görebilirlerdi. Mevdudi Evet onların önlerine bir set, arkalarına da bir set çektik, gözlerini de perdeledik ki artık görmüyorlar, görmezler diyor Rabbimiz. Yâni bu tavırlarından ötürü onları kuşatmışız da artık baksalar da göremiyorlar. Allah’ın kitabına karşı böyle nötr bir tavır almış insanların bir şey görmeleri ne mümkündür? Allah’a imanın güvencesinde olmayan, kitabın emânı ile bir hayat yaşamaya yanaşmayan bu insanlara bir cezadır bu. Allah’ın vahyi, Allah’ın kitabı kendilerine ulaştırılıp ta onu duyan, onu anlayan insanlar ona teslimiyet göstermeyince elbette fıtratları bozulmuş insanlar haline geleceklerdir. Artık onların önlerinde önlerini görmelerine engel setler oluşacak, arkalarında geçmiştekilerin başlarına gelenlerden ibret almalarını engelleyecek setler oluşacaktır. Âd’ın, Semûd’un, Bizans’ın, geçmişlerin kalıntılarının üzerinden geçecekler ama hiçbir şey göremeyecekler, hiçbir şey anlayamayacaklar. Geçmişlerine bakamayacaklar, mâzilerini değerlendiremeyecekler. Bir zamanlar nasıl bir konumda olduklarını, şimdiyse nasıl bir hale getirildiklerini, düne nazaran kendilerine nelerin lütfedildiğini, dünkü fakirliklerinden bugün nasıl zenginleştirildiklerini, dünkü hastalıklarından bugün nasıl sıhhate kavuşturulduklarını hiç düşünmüyorlar, düşünemiyorlar, göremiyorlar. Böyle bir körlük içindeler işte. Önlerini de göremiyorlar. İstikbal diye sadece dünyayı görüyorlar. Kıble olarak sadece dünyayı görüyorlar, kısacık dünya geleceğini düşünüyorlar da çok uzun olan kabir azabını hiç hesap etmiyorlar. Mahşeri, mizanı, hesabı, kitabı, cenneti, cehennemi hiç düşünmüyorlar. İleride ne olacak, başımıza neler gelecek? Rabbimiz bize ne yapacak? Yaşadığımız bu hayat bizi nereye götürecek, zerre kadar bunu düşünüp hesap etmiyorlar. Allah’ın âyetlerini işlemez hale getiriyorlar. Çünkü biz onları sardık, onları kuşatıverdik, diyor Rabbimiz. İnsan her an Allah’ın yasalarıyla çepeçevre kuşatılmıştır. Yâni bu insanlar Allah’la ilgilenmedikleri zaman, Allah’ın kitabını, Allah’ın âyetlerini gündemlerine almadıkları zaman, Allah’ın peygamberinin defterini dürüp yaşamaya başladıkları zaman kendilerini Allah’tan kurtarmış mı sayıyorlar? Hayır hayır, onlar sürekli Allah’ın kuşatması, Allah’ın yasalarının etkisi altında bulunmaktadırlar. Manevi körlükten sözediyor bu âyet. Yoksa bir duvar çekmeden değil. Çekilen bir duvar falan yok. Fakat sanki duvar varmış hatta duvardan da öte ses geçirmez, duygu geçirmez bir duvar belki de. Böyle ruhu engelleyen bir duvar düşünün. Ruha gönderilen sinyalleri almayan, geçirmeyen bir duvar düşünün. Göz var fakat ışık yok, ışığa kapalı. Işık; vahiy. Göz olsa ne yazar. Eğer vahiy ışığı yoksa en keskin göz bile karanlıkta neyi görebilir? İşte belki bu duvar, insanın kendi ruhunun önüne, insanın kendi yüreğinin önüne, insanın kendi bilincinin önüne, aklının önüne ördüğü ses geçirmez, iman geçirmez, vahiy geçirmez korkunç bir duvar. Ondan bahsediyor âyet.
Mâ-beyne eydîhim ve mâ-halfehum ibaresi, dört şekilde tefsir edilir 1. Mâ-beyne eydîhim ifadesi, halkedilişleri öncesi olanlar; ve mâ-halfehum ifadesi ise halkedilişleri so ası olanlar manasında kullanılmıştır; şu âyetlerde olduğu gibi "O, mâ-beyne eydîhim onların /meleklerin /halkedilişleri öncesi olanları ve mâ-halfehum yani, onların/ meleklerin halkedilişleri so ası olanları bilir." [36] "Mâ-beyne eydînâ halkedilişimiz öncesi olanlar ve mâ-halfenâ halkedilişimiz so ası olanlar..."[37] "O, mâ-beyne eydîhim onlardan/meleklerden önce olanları ve mâ-halfehum onlardan/meleklerden so a olanları bilir."[38] 2. Beyne eydîhim, âhiret; ve halfehum dünya "Mâ-beyne eydînâ âhiretteki her şey ve mâ-halfenâ dünyadaki her şey Onundur."[39] "So a, sokulacağım; min-beyni eydîhim âhiret tarafından gelerek, onlara ölümden so a asla diriliş olmadığını bildireceğim ve min-halfîhim dünya tarafından gelerek, onu gözlerine güzel göstereceğim."[40] "Onlara şeytanî dürtüleri musallat ettik. Onlar da onlara mâ-beyne eydîhim ölümden so a ahirette asla diriliş olmadığı fikrini ve mâ-halfehum dünyayı ma'siyetleri gözlerine güzel gösterdiler."[41] "Onlara denildiği vakit "Mâ-beyne eydîkum âhiret azabına karşı ve mâ-halfekum dünya azabına karşı ittiqa edin..." [42] 3. Dünyada öncelik ve so alık "Min-beyni yedeyhi ondan önce Hûd ve Salih gibi kavimlerine gönderilen rasûller geçmişti ve min-halfihi ondan so a da, "Allah'tan başkasına ibâdet etmeyin!" diyen uyarıcılar gelip geçmişti." [43] "Hani rasûlleri onlara geldiği vakit, min-beyni eydîhim onlardan; Hûd ve Salih'ten önce geçen rasûller kavimlerine "Allah'tan başkasına ibâdet etmeyin..."[44] 4. Akraba, aşiret "Sema ve arzdan, mâ-beyne eydîhim önlerindekileri ve mâ-halfehum arkasındakileri görmüyorlar mı?"[45] Çünkü Âdemoğlu önünden de, arkasından da semayı ve arzı görüyordu. "Min-beyni eydîhim önlerinden bir sed ve min-halfihim arkalarından bir sed çektik."[46] tarihinden beri 12249 defa okundu. Son takip - 0550
Web Taraycınız bu özelliği desteklemiyor Yâsîn 2 Mealleri Karşılaştır Vel kur’ânil hakîmhakîmi. وَٱلْقُرْءَانِ ٱلْحَكِيمِ 2-4 Ey Muhammed! Hikmet dolu Kur’an’a andolsun ki, sen elbette dosdoğru bir yol üzere peygamber gönderilenlerdensin. Yâsîn 3 Mealleri Karşılaştır İnneke leminel murselînmurselîne. إِنَّكَ لَمِنَ ٱلْمُرْسَلِينَ 2-4 Ey Muhammed! Hikmet dolu Kur’an’a andolsun ki, sen elbette dosdoğru bir yol üzere peygamber gönderilenlerdensin. Yâsîn 4 Mealleri Karşılaştır Alâ sırâtın mustekîmmustekîmin. عَلَىٰ صِرَٰطٍ مُّسْتَقِيمٍ 2-4 Ey Muhammed! Hikmet dolu Kur’an’a andolsun ki, sen elbette dosdoğru bir yol üzere peygamber gönderilenlerdensin. Yâsîn 5 Mealleri Karşılaştır Tenzîlel azîzir rahîmrahîmi. تَنزِيلَ ٱلْعَزِيزِ ٱلرَّحِيمِ 5-6 Kur’an, ataları uyarılmamış, bu yüzden de gaflet içinde olan bir kavmi uyarman için mutlak güç sahibi, çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir. Yâsîn 6 Mealleri Karşılaştır Li tunzire kavmen mâ unzire âbâuhum fe hum gâfilûngâfilûne. لِتُنذِرَ قَوْمًا مَّآ أُنذِرَ ءَابَآؤُهُمْ فَهُمْ غَٰفِلُونَ 5-6 Kur’an, ataları uyarılmamış, bu yüzden de gaflet içinde olan bir kavmi uyarman için mutlak güç sahibi, çok merhametli Allah tarafından indirilmiştir. Yâsîn 7 Mealleri Karşılaştır Lekad hakkal kavlu alâ ekserihim fe hum lâ yu’minûnyu’minûne. لَقَدْ حَقَّ ٱلْقَوْلُ عَلَىٰٓ أَكْثَرِهِمْ فَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ Andolsun, onların çoğu üzerine o söz azap hak olmuştur. Artık onlar iman etmezler. Yâsîn 8 Mealleri Karşılaştır İnnâ cealnâ fî a’nâkıhim aglâlen fe hiye ilel ezkâni fe hum mukmehûnmukmehûne. إِنَّا جَعَلْنَا فِىٓ أَعْنَٰقِهِمْ أَغْلَٰلًا فَهِىَ إِلَى ٱلْأَذْقَانِ فَهُم مُّقْمَحُونَ Onların boyunlarına demir halkalar geçirdik, o halkalar çenelerine dayanmıştır. Bu sebeple kafaları yukarıya kalkık durumdadır. Yâsîn 9 Mealleri Karşılaştır Ve cealnâ min beyni eydîhim sedden ve min halfihim sedden fe agşeynâhum fe hum lâ yubsırûnyubsırûne. وَجَعَلْنَا مِنۢ بَيْنِ أَيْدِيهِمْ سَدًّا وَمِنْ خَلْفِهِمْ سَدًّا فَأَغْشَيْنَٰهُمْ فَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ Biz, onların önlerine bir set, arkalarına da bir set çekip gözlerini perdeledik. Artık görmezler. Yâsîn 10 Mealleri Karşılaştır Ve sevâun aleyhim e enzertehum em lem tunzirhum lâ yu’minûnyu’minûne. وَسَوَآءٌ عَلَيْهِمْ ءَأَنذَرْتَهُمْ أَمْ لَمْ تُنذِرْهُمْ لَا يُؤْمِنُونَ Onları uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar. Yâsîn 11 Mealleri Karşılaştır İnnemâ tunziru menittebeaz zikre ve haşiyer rahmâne bil gaybgaybi, fe beşşirhu bi magfiretin ve ecrin kerîmkerîmin. إِنَّمَا تُنذِرُ مَنِ ٱتَّبَعَ ٱلذِّكْرَ وَخَشِىَ ٱلرَّحْمَٰنَ بِٱلْغَيْبِ ۖ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَأَجْرٍ كَرِيمٍ Sen ancak Zikr’e Kur’an’a uyanı ve görmediği hâlde Rahmân’dan korkan kimseyi uyarırsın. İşte onu bir bağışlanma ve güzel bir mükâfatla müjdele. Yâsîn 12 Mealleri Karşılaştır İnnâ nahnu nuhyil mevtâ ve nektubu mâ kaddemû ve âsârehum ve kulle şey’in ahsaynâhu fî imâmin mubînmubînin. إِنَّا نَحْنُ نُحْىِ ٱلْمَوْتَىٰ وَنَكْتُبُ مَا قَدَّمُوا۟ وَءَاثَٰرَهُمْ ۚ وَكُلَّ شَىْءٍ أَحْصَيْنَٰهُ فِىٓ إِمَامٍ مُّبِينٍ Şüphesiz biz, ölüleri mutlaka diriltiriz. Onların yaptıklarını ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta Levh-i Mahfuz’da bir bir kaydetmişizdir. Yâsîn 13 Mealleri Karşılaştır Vadrıb lehum meselen ashâbel karyehkaryeti, iz câe hel murselûnmurselûne. وَٱضْرِبْ لَهُم مَّثَلًا أَصْحَٰبَ ٱلْقَرْيَةِ إِذْ جَآءَهَا ٱلْمُرْسَلُونَ Ey Muhammed! Onlara, o memleket halkını örnek ver. Hani oraya elçiler gelmişti. Yâsîn 14 Mealleri Karşılaştır İz erselnâ ileyhimusneyni fe kezzebûhumâ fe azzeznâ bi sâlisin fe kâlû innâ ileykum murselûnmurselûne. إِذْ أَرْسَلْنَآ إِلَيْهِمُ ٱثْنَيْنِ فَكَذَّبُوهُمَا فَعَزَّزْنَا بِثَالِثٍ فَقَالُوٓا۟ إِنَّآ إِلَيْكُم مُّرْسَلُونَ Hani biz onlara iki elçi göndermiştik de onları yalancı saymışlardı. Biz de onlara üçüncü bir elçi ile destek vermiştik. Onlar, “Şüphesiz biz size gönderilmiş elçileriz” dediler. Yâsîn 15 Mealleri Karşılaştır Kâlû mâ entum illâ beşerun mislunâ ve mâ enzeler rahmânu min şey’in in entum illâ tekzibûntekzibûne. قَالُوا۟ مَآ أَنتُمْ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُنَا وَمَآ أَنزَلَ ٱلرَّحْمَٰنُ مِن شَىْءٍ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا تَكْذِبُونَ Onlar şöyle dediler “Siz de ancak bizim gibi insansınız. Rahmân, hiçbir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz.” Yâsîn 16 Mealleri Karşılaştır Kalû rabbunâ ya’lemu innâ ileykum le murselûnmurselûne. قَالُوا۟ رَبُّنَا يَعْلَمُ إِنَّآ إِلَيْكُمْ لَمُرْسَلُونَ Elçiler ise şöyle dediler “Bizim gerçekten size gönderilmiş elçiler olduğumuzu Rabbimiz biliyor.” Yâsîn 17 Mealleri Karşılaştır Ve mâ aleynâ illel belâgul mubînmubînu. وَمَا عَلَيْنَآ إِلَّا ٱلْبَلَٰغُ ٱلْمُبِينُ “Bize düşen ancak apaçık bir tebliğdir.” Yâsîn 18 Mealleri Karşılaştır Kâlû innâ tetayyernâ bi kum, le in lem tentehû le nercumennekum ve le yemessennekum minnâ azâbun elîmelîmun. قَالُوٓا۟ إِنَّا تَطَيَّرْنَا بِكُمْ ۖ لَئِن لَّمْ تَنتَهُوا۟ لَنَرْجُمَنَّكُمْ وَلَيَمَسَّنَّكُم مِّنَّا عَذَابٌ أَلِيمٌ Dediler ki “Şüphesiz biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer vazgeçmezseniz, sizi mutlaka taşlarız ve bizim tarafımızdan size elem dolu bir azap dokunur.” Yâsîn 19 Mealleri Karşılaştır Kâlû tâirikum meakum, e in zukkirtum, bel entum kavmun musrifûnmusrifûne. قَالُوا۟ طَٰٓئِرُكُم مَّعَكُمْ ۚ أَئِن ذُكِّرْتُم ۚ بَلْ أَنتُمْ قَوْمٌ مُّسْرِفُونَ Elçiler de, “Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Size öğüt verildiği için mi uğursuzluğa uğruyorsunuz?. Hayır, siz aşırı giden bir kavimsiniz” dediler. Yâsîn 20 Mealleri Karşılaştır Ve câe min aksal medîneti raculun yes’â kâle yâ kavmittebiûl murselînmurselîne. وَجَآءَ مِنْ أَقْصَا ٱلْمَدِينَةِ رَجُلٌ يَسْعَىٰ قَالَ يَٰقَوْمِ ٱتَّبِعُوا۟ ٱلْمُرْسَلِينَ Şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi ve şöyle dedi “Ey kavmim! Bu elçilere uyun.” Yâsîn 21 Mealleri Karşılaştır İttebiû men lâ yes’elukum ecren ve hum muhtedûnmuhtedûne. ٱتَّبِعُوا۟ مَن لَّا يَسْـَٔلُكُمْ أَجْرًا وَهُم مُّهْتَدُونَ “Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun, onlar hidayete erdirilmiş kimselerdir.” Yâsîn 22 Mealleri Karşılaştır Ve mâ liye lâ a’budullezî fataranî ve ileyhi turceûnturceûne. وَمَا لِىَ لَآ أَعْبُدُ ٱلَّذِى فَطَرَنِى وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ “Hem ben, ne diye beni yaratana kulluk etmeyeyim. Oysa siz de yalnızca O’na döndürüleceksiniz.” Yâsîn 23 Mealleri Karşılaştır E ettehızu min dûnihî âliheten in yuridnir rahmânu bi durrin lâ tugni annî şefâatuhum şey’en ve lâ yunkızûnyunkızûni. ءَأَتَّخِذُ مِن دُونِهِۦٓ ءَالِهَةً إِن يُرِدْنِ ٱلرَّحْمَٰنُ بِضُرٍّ لَّا تُغْنِ عَنِّى شَفَٰعَتُهُمْ شَيْـًٔا وَلَا يُنقِذُونِ “O’nu bırakıp da başka ilâhlar mı edineyim? Eğer Rahmân bana bir zarar vermek istese, onların şefaati bana hiçbir fayda sağlamaz ve beni kurtaramazlar.” Yâsîn 24 Mealleri Karşılaştır İnnî izen le fî dalâlin mubînmubînin. إِنِّىٓ إِذًا لَّفِى ضَلَٰلٍ مُّبِينٍ “O taktirde ben mutlaka açık bir sapıklık içinde olurum.” Yâsîn 25 Mealleri Karşılaştır İnnî âmentu bi rabbikum fesmeûnfesmeûni. إِنِّىٓ ءَامَنتُ بِرَبِّكُمْ فَٱسْمَعُونِ “Şüphesiz ben sizin Rabbinize inandım. Gelin, beni dinleyin!” Yâsîn 26 Mealleri Karşılaştır Kîled hulil cennehcennete, kâle yâ leyte kavmî ya’lemûnya’lemûne. قِيلَ ٱدْخُلِ ٱلْجَنَّةَ ۖ قَالَ يَٰلَيْتَ قَوْمِى يَعْلَمُونَ 26-27 Kavmi onu öldürdüğünde kendisine “Cennete gir!” denildi. O da, “Keşke kavmim, Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını bilseydi!” dedi. Yâsîn 27 Mealleri Karşılaştır Bimâ gafere lî rabbî ve cealenî minel mukremînmukremîne. بِمَا غَفَرَ لِى رَبِّى وَجَعَلَنِى مِنَ ٱلْمُكْرَمِينَ 26-27 Kavmi onu öldürdüğünde kendisine “Cennete gir!” denildi. O da, “Keşke kavmim, Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikram edilenlerden kıldığını bilseydi!” dedi. Yâsîn 28 Mealleri Karşılaştır Ve mâ enzelnâ alâ kavmihî min ba’dihî min cundin mines semâi ve mâ kunnâ munzilînmunzilîne. ۞ وَمَآ أَنزَلْنَا عَلَىٰ قَوْمِهِۦ مِنۢ بَعْدِهِۦ مِن جُندٍ مِّنَ ٱلسَّمَآءِ وَمَا كُنَّا مُنزِلِينَ Kendisinden sonra kavmi üzerine onları cezalandırmak için gökten hiçbir ordu indirmedik. İndirecek de değildik. Yâsîn 29 Mealleri Karşılaştır İn kânet illâ sayhaten vâhıdetenfe izâ hum hâmidûnhâmidûne. إِن كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَٰحِدَةً فَإِذَا هُمْ خَٰمِدُونَ Sadece korkunç bir ses oldu. Bir anda sönüp gittiler. Yâsîn 30 Mealleri Karşılaştır Yâ hasreten alel ıbâdıbâdi, mâ ye’tîhim min resûlin illâ kânû bihî yestehziûnyestehziûne. يَٰحَسْرَةً عَلَى ٱلْعِبَادِ ۚ مَا يَأْتِيهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا كَانُوا۟ بِهِۦ يَسْتَهْزِءُونَ Yazık o kullara! Kendilerine bir peygamber gelmezdi ki, onunla alay ediyor olmasınlar. Yâsîn 31 Mealleri Karşılaştır E lem yerev kem ehleknâ kablehum minel kurûni ennehum ileyhim lâ yerciûnyerciûne. أَلَمْ يَرَوْا۟ كَمْ أَهْلَكْنَا قَبْلَهُم مِّنَ ٱلْقُرُونِ أَنَّهُمْ إِلَيْهِمْ لَا يَرْجِعُونَ Kendilerinden önce nice nesilleri helâk ettiğimizi; onların artık kendilerine dönmeyeceklerini görmediler mi? Yâsîn 32 Mealleri Karşılaştır Ve in kullun lemmâ cemîun ledeynâ muhdarûnmuhdarûne. وَإِن كُلٌّ لَّمَّا جَمِيعٌ لَّدَيْنَا مُحْضَرُونَ Onların hepsi de mutlaka toplanıp hesap için huzurumuza çıkarılacaklardır. Yâsîn 33 Mealleri Karşılaştır Ve âyetun lehumul ardul meytehmeytetu, ahyeynâhâ ve ahrecnâ minhâ habben fe minhu ye’kulûnye’kulûne. وَءَايَةٌ لَّهُمُ ٱلْأَرْضُ ٱلْمَيْتَةُ أَحْيَيْنَٰهَا وَأَخْرَجْنَا مِنْهَا حَبًّا فَمِنْهُ يَأْكُلُونَ Ölü toprak onlar için bir delildir. Biz, onu diriltir ve ondan taneler çıkarırız da onlardan yerler. Yâsîn 34 Mealleri Karşılaştır Ve cealnâ fîhâ cennâtin min nahîlin ve a’nâbin ve feccernâ fîhâ minel uyûnuyûni. وَجَعَلْنَا فِيهَا جَنَّٰتٍ مِّن نَّخِيلٍ وَأَعْنَٰبٍ وَفَجَّرْنَا فِيهَا مِنَ ٱلْعُيُونِ 34-35 Meyvelerinden yesinler diye biz orada hurmalıklar, üzüm bağları var ettik ve içlerinde pınarlar fışkırttık. Bunları onların elleri yapmış değildir. Hâlâ şükretmeyecekler mi? Yâsîn 35 Mealleri Karşılaştır Li ye’kulû min semerihî ve mâ âmilethu eydîhim, e fe lâ yeşkurûnyeşkurûne. لِيَأْكُلُوا۟ مِن ثَمَرِهِۦ وَمَا عَمِلَتْهُ أَيْدِيهِمْ ۖ أَفَلَا يَشْكُرُونَ 34-35 Meyvelerinden yesinler diye biz orada hurmalıklar, üzüm bağları var ettik ve içlerinde pınarlar fışkırttık. Bunları onların elleri yapmış değildir. Hâlâ şükretmeyecekler mi? Yâsîn 36 Mealleri Karşılaştır Subhânellezî halakal ezvâce kullehâ mimmâ tunbitulardu ve min enfusihim ve mimmâ lâ ya’lemûnya’lemûne. سُبْحَٰنَ ٱلَّذِى خَلَقَ ٱلْأَزْوَٰجَ كُلَّهَا مِمَّا تُنۢبِتُ ٱلْأَرْضُ وَمِنْ أَنفُسِهِمْ وَمِمَّا لَا يَعْلَمُونَ Yerin bitirdiği şeylerden, insanların kendilerinden ve daha bilemedikleri nice şeylerden, bütün çiftleri yaratanın şanı yücedir. Yâsîn 37 Mealleri Karşılaştır Ve âyetun lehumul leylleylu, neslehu minhun nehâre fe izâ hum muzlimûnmuzlimûne. وَءَايَةٌ لَّهُمُ ٱلَّيْلُ نَسْلَخُ مِنْهُ ٱلنَّهَارَ فَإِذَا هُم مُّظْلِمُونَ Gece de onlar için bir delildir. Gündüzü ondan çıkarırız, bir de bakarsın karanlık içinde kalmışlardır. Yâsîn 38 Mealleri Karşılaştır Veş şemsu tecrî li mustekarrin lehâ, zâlike takdîrul azîzil alîmalîmi. وَٱلشَّمْسُ تَجْرِى لِمُسْتَقَرٍّ لَّهَا ۚ ذَٰلِكَ تَقْدِيرُ ٱلْعَزِيزِ ٱلْعَلِيمِ Güneş de kendi yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu, mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen Allah’ın takdiri düzenlemesidir. Yâsîn 39 Mealleri Karşılaştır Vel kamere kaddernâhu menâzile hattâ âdekel urcûnil kadîmkadîmi. وَٱلْقَمَرَ قَدَّرْنَٰهُ مَنَازِلَ حَتَّىٰ عَادَ كَٱلْعُرْجُونِ ٱلْقَدِيمِ Ayın dolaşımı için de konak yerleri evreler belirledik. Nihayet o, eğrilmiş kuru hurma dalı gibi olur. Yâsîn 40 Mealleri Karşılaştır Leş şemsu yenbegî lehâ en tudrikel kamere ve lel leylu sâbikun nehârnehâri, ve kullun fî felekin yesbehûnyesbehûne. لَا ٱلشَّمْسُ يَنۢبَغِى لَهَآ أَن تُدْرِكَ ٱلْقَمَرَ وَلَا ٱلَّيْلُ سَابِقُ ٱلنَّهَارِ ۚ وَكُلٌّ فِى فَلَكٍ يَسْبَحُونَ Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir. Yâsîn 41 Mealleri Karşılaştır Ve âyetun lehum ennâ hamelnâ zurriyyetehum fîl fulkil meşhûnmeşhûni. وَءَايَةٌ لَّهُمْ أَنَّا حَمَلْنَا ذُرِّيَّتَهُمْ فِى ٱلْفُلْكِ ٱلْمَشْحُونِ Onların soylarını dolu gemide taşımamız da onlar için bir delildir. Yâsîn 42 Mealleri Karşılaştır Ve halaknâ lehum min mislihî mâ yerkebûnyerkebûne. وَخَلَقْنَا لَهُم مِّن مِّثْلِهِۦ مَا يَرْكَبُونَ Biz, onlar için o gemi gibi binecekleri nice şeyler yarattık. Yâsîn 43 Mealleri Karşılaştır Ve in neşe’ nugrıkhum fe lâ sarîha lehum ve lâ hum yunkazûnyunkazûne. وَإِن نَّشَأْ نُغْرِقْهُمْ فَلَا صَرِيخَ لَهُمْ وَلَا هُمْ يُنقَذُونَ Biz istesek onları suda boğarız da kendileri için ne imdat çağrısı yapan olur, ne de kurtarılırlar. Yâsîn 44 Mealleri Karşılaştır İllâ rahmeten minnâ ve metâan ilâ hînhînin. إِلَّا رَحْمَةً مِّنَّا وَمَتَٰعًا إِلَىٰ حِينٍ Ancak tarafımızdan bir rahmet olarak ve bir süreye kadar daha yaşasınlar diye kurtarılırlar. Yâsîn 45 Mealleri Karşılaştır Ve izâ kîle lehumuttekû mâ beyne eydîkum ve mâ halfekum leallekum turhamûnturhamûne. وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ ٱتَّقُوا۟ مَا بَيْنَ أَيْدِيكُمْ وَمَا خَلْفَكُمْ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ Onlara, “Önünüzde ve arkanızda olan şeylerden dünya ve ahirette göreceğiniz azaplardan sakının ki size merhamet edilsin” denildiğinde yüz çevirirler. Yâsîn 46 Mealleri Karşılaştır Ve mâ te’tîhim min âyetin min âyâti rabbihim illâ kânû anhâ mu’ridînmu’ridîne. وَمَا تَأْتِيهِم مِّنْ ءَايَةٍ مِّنْ ءَايَٰتِ رَبِّهِمْ إِلَّا كَانُوا۟ عَنْهَا مُعْرِضِينَ Onlara Rablerinin âyetlerinden bir âyet gelmez ki ondan yüz çeviriyor olmasınlar. Yâsîn 47 Mealleri Karşılaştır Ve izâ kîle lehum enfikû mimmâ rezakakumullâhu kâlellezîne keferû lillezîne âmenû e nut’imu men lev yeşâullâhu at’amehat’amehu, in entum illâ fî dalâlin mubînmubînin. وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ أَنفِقُوا۟ مِمَّا رَزَقَكُمُ ٱللَّهُ قَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ لِلَّذِينَ ءَامَنُوٓا۟ أَنُطْعِمُ مَن لَّوْ يَشَآءُ ٱللَّهُ أَطْعَمَهُۥٓ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا فِى ضَلَٰلٍ مُّبِينٍ Onlara, “Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden Allah yolunda harcayın” denildiği zaman, inkâr edenler iman edenlere, “Allah’ın, dilemiş olsa kendilerini doyurabileceği kimselere mi yedireceğiz? Siz ancak apaçık bir sapıklık içindesiniz” derler. Yâsîn 48 Mealleri Karşılaştır Ve yekûlûne metâ hâzel va’du in kuntum sâdikînsâdikîne. وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا ٱلْوَعْدُ إِن كُنتُمْ صَٰدِقِينَ “Eğer doğru söyleyenlerseniz, bu tehdit ne zaman gelecek?” diyorlar. Yâsîn 49 Mealleri Karşılaştır Mâ yenzurûne illâ sayhaten vâhıdeten te’huzuhum ve hum yahıssımûnyahıssımûne. مَا يَنظُرُونَ إِلَّا صَيْحَةً وَٰحِدَةً تَأْخُذُهُمْ وَهُمْ يَخِصِّمُونَ Onlar ancak, çekişip dururlarken kendilerini yakalayacak korkunç bir ses bekliyorlar. Yâsîn 50 Mealleri Karşılaştır Fe lâ yestetîûne tavsiyeten ve lâ ilâ ehlihim yerciûnyerciûne. فَلَا يَسْتَطِيعُونَ تَوْصِيَةً وَلَآ إِلَىٰٓ أَهْلِهِمْ يَرْجِعُونَ Artık ne birbirlerine tavsiyede bulunabilirler, ne de ailelerine dönebilirler. Yâsîn 51 Mealleri Karşılaştır Ve nufiha fîs sûri fe izâ hum minel ecdâsi ilâ rabbihim yensilûnyensilûne. وَنُفِخَ فِى ٱلصُّورِ فَإِذَا هُم مِّنَ ٱلْأَجْدَاثِ إِلَىٰ رَبِّهِمْ يَنسِلُونَ Sûra üfürülür. Bir de bakarsın, kabirlerden çıkmış, Rablerine doğru akın akın gitmektedirler. Yâsîn 52 Mealleri Karşılaştır Kâlû yâ veylenâ men beasenâ min merkadinâ, hâzâ mâ vaader rahmânuve sadakal murselûnmurselûne. قَالُوا۟ يَٰوَيْلَنَا مَنۢ بَعَثَنَا مِن مَّرْقَدِنَا ۜ ۗ هَٰذَا مَا وَعَدَ ٱلرَّحْمَٰنُ وَصَدَقَ ٱلْمُرْسَلُونَ Şöyle derler “Vay başımıza gelene! Kim bizi diriltip mezarımızdan çıkardı? Bu, Rahman’ın vaad ettiği şeydir. Peygamberler doğru söylemişler.” Yâsîn 53 Mealleri Karşılaştır İn kânet illâ sayhaten vâhıdeten fe izâ hum cemîun ledeynâ muhdarûnmuhdarûne. إِن كَانَتْ إِلَّا صَيْحَةً وَٰحِدَةً فَإِذَا هُمْ جَمِيعٌ لَّدَيْنَا مُحْضَرُونَ Sadece korkunç bir ses olur. Bir de bakarsın, hepsi birden toplanıp huzurumuza çıkarılmışlardır. Yâsîn 54 Mealleri Karşılaştır Fel yevme lâ tuzlemu nefsun şey’en ve lâ tuczevne illâ mâ kuntum ta’melûnta’melûne. فَٱلْيَوْمَ لَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْـًٔا وَلَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ O gün kimseye, hiç mi hiç zulmedilmez. Size ancak işlemekte olduğunuz şeylerin karşılığı verilir. Yâsîn 55 Mealleri Karşılaştır İnne ashâbel cennetil yevme fî şugulin fâkihûnfâkihûne. إِنَّ أَصْحَٰبَ ٱلْجَنَّةِ ٱلْيَوْمَ فِى شُغُلٍ فَٰكِهُونَ Şüphesiz cennetlikler o gün nimetlerle meşguldürler, zevk sürerler. Yâsîn 56 Mealleri Karşılaştır Hum ve ezvâcuhum fî zılâlin alel erâiki muttekiûnmuttekiûne. هُمْ وَأَزْوَٰجُهُمْ فِى ظِلَٰلٍ عَلَى ٱلْأَرَآئِكِ مُتَّكِـُٔونَ Onlar ve eşleri gölgelerde koltuklara yaslanmaktadırlar. Yâsîn 57 Mealleri Karşılaştır Lehum fîhâ fâkihetun ve lehum mâ yeddeûnyeddeûne. لَهُمْ فِيهَا فَٰكِهَةٌ وَلَهُم مَّا يَدَّعُونَ Onlar için orada meyveler vardır. Onlar için diledikleri her şey vardır. Yâsîn 58 Mealleri Karşılaştır Selâmun kavlen min rabbin rahîmrahîmin. سَلَٰمٌ قَوْلًا مِّن رَّبٍّ رَّحِيمٍ Çok merhametli olan Rab’den bir söz olarak kendilerine “Selâm” vardır. Yâsîn 59 Mealleri Karşılaştır Vemtâzûl yevme eyyuhel mucrimûnmucrimûne. وَٱمْتَٰزُوا۟ ٱلْيَوْمَ أَيُّهَا ٱلْمُجْرِمُونَ Allah, şöyle der “Ey suçlular! Ayrılın bu gün!” Yâsîn 60 Mealleri Karşılaştır E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş şeytânşeytâne, innehu lekum aduvvun mubînmubinun. ۞ أَلَمْ أَعْهَدْ إِلَيْكُمْ يَٰبَنِىٓ ءَادَمَ أَن لَّا تَعْبُدُوا۟ ٱلشَّيْطَٰنَ ۖ إِنَّهُۥ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ 60-61 “Ey Âdemoğulları! Ben, size, şeytana kulluk etmeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır. Bana kulluk edin. İşte bu dosdoğru yoldur, diye emretmedim mi?” Yâsîn 61 Mealleri Karşılaştır Ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustekîmmustekîmun. وَأَنِ ٱعْبُدُونِى ۚ هَٰذَا صِرَٰطٌ مُّسْتَقِيمٌ 60-61 “Ey Âdemoğulları! Ben, size, şeytana kulluk etmeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır. Bana kulluk edin. İşte bu dosdoğru yoldur, diye emretmedim mi?” Yâsîn 62 Mealleri Karşılaştır Ve lekad edalle minkum cibillen kesîrâkesîran, e fe lem tekûnû ta’kılûnta’kılûne. وَلَقَدْ أَضَلَّ مِنكُمْ جِبِلًّا كَثِيرًا ۖ أَفَلَمْ تَكُونُوا۟ تَعْقِلُونَ “Andolsun, o sizden pek çok nesli saptırmıştı. Hiç düşünmüyor muydunuz?” Yâsîn 63 Mealleri Karşılaştır Hâzihî cehennemulletî kuntum tûadûntûadûne. هَٰذِهِۦ جَهَنَّمُ ٱلَّتِى كُنتُمْ تُوعَدُونَ “İşte bu, tehdit edildiğiniz cehennemdir.” Yâsîn 64 Mealleri Karşılaştır Islevhel yevme bimâ kuntum tekfurûntekfurûne. ٱصْلَوْهَا ٱلْيَوْمَ بِمَا كُنتُمْ تَكْفُرُونَ “İnkâr ettiğinizden dolayı bugün girin oraya!” Yâsîn 65 Mealleri Karşılaştır El yevme nahtimu alâ efvâhihim ve tukellimunâ eydîhim ve teşhedu erculuhum bimâ kânû yeksibûnyeksibûne. ٱلْيَوْمَ نَخْتِمُ عَلَىٰٓ أَفْوَٰهِهِمْ وَتُكَلِّمُنَآ أَيْدِيهِمْ وَتَشْهَدُ أَرْجُلُهُم بِمَا كَانُوا۟ يَكْسِبُونَ O gün biz onların ağızlarını mühürleriz. Elleri bize konuşur, ayakları da kazandıklarına şahitlik eder. Yâsîn 66 Mealleri Karşılaştır Ve lev neşâu le tamesnâ alâ a’yunihim festebekûs sırâta fe ennâ yubsırûnyubsırûne. وَلَوْ نَشَآءُ لَطَمَسْنَا عَلَىٰٓ أَعْيُنِهِمْ فَٱسْتَبَقُوا۟ ٱلصِّرَٰطَ فَأَنَّىٰ يُبْصِرُونَ Eğer dileseydik, onların gözlerini büsbütün kör ederdik de bu hâlde yola koyulmak için didişirlerdi. Fakat nasıl görecekler ki?! Yâsîn 67 Mealleri Karşılaştır Ve lev neşâu le mesahnâhum alâ mekânetihim fe mâstetâû mudiyyen ve lâ yerciûnyerciûne. وَلَوْ نَشَآءُ لَمَسَخْنَٰهُمْ عَلَىٰ مَكَانَتِهِمْ فَمَا ٱسْتَطَٰعُوا۟ مُضِيًّا وَلَا يَرْجِعُونَ Yine eğer dileseydik, oldukları yerde başka yaratıklara dönüştürürdük de ne ileri gidebilirler, ne geri dönebilirlerdi. Yâsîn 68 Mealleri Karşılaştır Ve men nuammirhu nunekkishu fîl halkhalkı, e fe lâ ya’kılûnya’kılûne. وَمَن نُّعَمِّرْهُ نُنَكِّسْهُ فِى ٱلْخَلْقِ ۖ أَفَلَا يَعْقِلُونَ Kime uzun ömür verirsek, onu yaratılış itibariyle tersine çeviririz gücünü azaltırız. Hâlâ düşünmeyecekler mi? Yâsîn 69 Mealleri Karşılaştır Ve mâ allemnâhuş şi’re ve mâ yenbagî lehlehu, in huve illâ zikrun ve kur’ânun mubînmubînun. وَمَا عَلَّمْنَٰهُ ٱلشِّعْرَ وَمَا يَنۢبَغِى لَهُۥٓ ۚ إِنْ هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ وَقُرْءَانٌ مُّبِينٌ Biz, o Peygamber’e şiir öğretmedik. Bu, ona yaraşmaz da. Ona verdiğimiz ancak bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır. Yâsîn 70 Mealleri Karşılaştır Li yunzire men kâne hayyen ve yehıkkal kavlu alel kâfirînkâfirîne. لِّيُنذِرَ مَن كَانَ حَيًّا وَيَحِقَّ ٱلْقَوْلُ عَلَى ٱلْكَٰفِرِينَ Aklen ve fikren diri olanları uyarması ve kâfirler hakkındaki o sözün azabın gerçekleşmesi için Kur’an’ı indirdik. Yâsîn 71 Mealleri Karşılaştır E ve lem yerev ennâ halaknâ lehum mimmâ amilet eydînâ en’âmen fe hum lehâ mâlikûnmâlikûne. أَوَلَمْ يَرَوْا۟ أَنَّا خَلَقْنَا لَهُم مِّمَّا عَمِلَتْ أَيْدِينَآ أَنْعَٰمًا فَهُمْ لَهَا مَٰلِكُونَ Görmediler mi ki, biz onlar için, ellerimizin kudretimizin eseri olan hayvanlar yarattık da onlar bu hayvanlara sahip oluyorlar. Yâsîn 72 Mealleri Karşılaştır Ve zellelnâhâ lehum fe minhâ rakûbuhum ve minhâ ye’kulûnye’kulûne. وَذَلَّلْنَٰهَا لَهُمْ فَمِنْهَا رَكُوبُهُمْ وَمِنْهَا يَأْكُلُونَ Biz, o hayvanları kendilerine boyun eğdirdik. Onlardan bir kısmı binekleridir, bir kısmını da yerler. Yâsîn 73 Mealleri Karşılaştır Ve lehum fîhâ menâfiu ve meşâribmeşâribu, e fe lâ yeşkurûnyeşkurûne. وَلَهُمْ فِيهَا مَنَٰفِعُ وَمَشَارِبُ ۖ أَفَلَا يَشْكُرُونَ Onlar için bu hayvanlarda daha pek çok yararlar ve içecekler vardır. Hâlâ şükretmeyecekler mi? Yâsîn 74 Mealleri Karşılaştır Vettehazû min dûnillâhi âliheten leallehum yunsarûnyunsarûne. وَٱتَّخَذُوا۟ مِن دُونِ ٱللَّهِ ءَالِهَةً لَّعَلَّهُمْ يُنصَرُونَ Belki kendilerine yardım edilir diye Allah’ı bırakıp da ilâhlar edindiler. Yâsîn 75 Mealleri Karşılaştır Lâ yestetîûne nasrahum ve hum lehum cundun muhdarûnmuhdarûne. لَا يَسْتَطِيعُونَ نَصْرَهُمْ وَهُمْ لَهُمْ جُندٌ مُّحْضَرُونَ Onlar, ilâhlar için hizmete hazır asker oldukları hâlde, ilâhlar onlara yardım edemezler. Yâsîn 76 Mealleri Karşılaştır Fe lâ yahzunke kavluhum, innâ na’lemu mâ yusirrûne ve mâ yu’linûnyu’linûne. فَلَا يَحْزُنكَ قَوْلُهُمْ ۘ إِنَّا نَعْلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعْلِنُونَ Ey Muhammed! Artık onların sözü seni üzmesin. Çünkü biz, onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da biliyoruz. Yâsîn 77 Mealleri Karşılaştır E ve lem yerel insânu ennâ halaknâhu min nutfetin fe iza huve hasîmun mubînmubînun. أَوَلَمْ يَرَ ٱلْإِنسَٰنُ أَنَّا خَلَقْنَٰهُ مِن نُّطْفَةٍ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٌ مُّبِينٌ İnsan, bizim, kendisini az bir sudan meniden yarattığımızı görmedi mi ki, kalkmış apaçık bir düşman kesilmiştir. Yâsîn 78 Mealleri Karşılaştır Ve darebe lenâ meselen ve nesiye halkahhalkahu, kâle men yuhyil izâme ve hiye remîmremîmun. وَضَرَبَ لَنَا مَثَلًا وَنَسِىَ خَلْقَهُۥ ۖ قَالَ مَن يُحْىِ ٱلْعِظَٰمَ وَهِىَ رَمِيمٌ Bir de kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek getirdi. Dedi ki “Çürümüşlerken kemikleri kim diriltecek?” Yâsîn 79 Mealleri Karşılaştır Kul yuhyîhellezî enşeehâ evvele merrehmerretin, ve huve bi kulli halkın alîmalîmun. قُلْ يُحْيِيهَا ٱلَّذِىٓ أَنشَأَهَآ أَوَّلَ مَرَّةٍ ۖ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ De ki “Onları ilk defa var eden diriltecektir. O, her yaratılmışı hakkıyla bilendir.” Yâsîn 80 Mealleri Karşılaştır Ellezî ceale lekum mineş şeceril ahdarinâren fe izâ entum minhu tûkıdûntûkıdûne. ٱلَّذِى جَعَلَ لَكُم مِّنَ ٱلشَّجَرِ ٱلْأَخْضَرِ نَارًا فَإِذَآ أَنتُم مِّنْهُ تُوقِدُونَ O, sizin için yeşil ağaçtan ateş yaratandır. Şimdi siz ondan yakıp duruyorsunuz. Yâsîn 81 Mealleri Karşılaştır E ve leysellezî halakas semâvâti vel arda bi kâdirin alâ en yahluka mislehum, belâ ve huvel hallâkul alîmalîmu. أَوَلَيْسَ ٱلَّذِى خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ بِقَٰدِرٍ عَلَىٰٓ أَن يَخْلُقَ مِثْلَهُم ۚ بَلَىٰ وَهُوَ ٱلْخَلَّٰقُ ٱلْعَلِيمُ Gökleri ve yeri yaratan Allah’ın, onların benzerini yaratmaya gücü yetmez mi? Evet yeter. O, hakkıyla yaratandır, hakkıyla bilendir. Yâsîn 82 Mealleri Karşılaştır İnnemâ emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehu kun fe yekûnyekûnu. إِنَّمَآ أَمْرُهُۥٓ إِذَآ أَرَادَ شَيْـًٔا أَن يَقُولَ لَهُۥ كُن فَيَكُونُ Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri o şeye ancak “Ol!” demektir. O da hemen oluverir. Yâsîn 83 Mealleri Karşılaştır Fe subhânellezî bi yedihî melekûtu kulli şey’in ve ileyhi turceûnturceûne. فَسُبْحَٰنَ ٱلَّذِى بِيَدِهِۦ مَلَكُوتُ كُلِّ شَىْءٍ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ Her şeyin hükümranlığı elinde olan Allah’ın şanı yücedir! Siz yalnız O’na döndürüleceksiniz.
Özellikle kötü bir durumla karşılaşmamak için veya karşılaşmak üzereyken biri size demiş veya bir yerden duymuş olabilirsiniz şu cümleyi; “hemen bir Ve Cealna oku”. Peki nedir Ve Cealna, neden okunur, fazileti ve hükmü nedir? Yasin suresi 9. ayeti olan “ve cealna min beyni eydihim…” ayetinin okunuşu, anlamı ve tefsiri… Ve cealna duası olarak bilinen bu ayet bir dua veya sure değildir. Yasin suresinin 9. ayetidir. Ayetin meali ve manası bakımından bazı kötü durumları engellemek için hemen bu sureyi okuyanlar vardır. Örneğin, otomobilinizle giderken trafik polisi çevirdiğinde bunu bilen biri size; “ve cealnayi oku” diyebilir. Bu ayetinde sizi bir ceza yemekten kurtarabileceğini düşünür. Gerçekten de böyle bir durum söz konusu olabilir mi, Yasin suresi 9 ayeti olan Ve cealna’nin hükmü, fazileti ve iniş sebebi bunlar için midir bir inceleyelim. Yasin suresi 9. ayeti okunuşu “Ve cealnâ min beyni eydîhim sedden ve min halfihim sedden fe agşeynâhum fe hum lâ yubsırûn.” Yasin suresi 9. ayeti anlamı “Biz onların önlerine bir set, arkalarına da bir set çekip gözlerini perdeledik. Artık görmezler.” Bu ayetin tefsirine göre; İslamı inkarda ısrarcı olanların kararlılıklarını psikolojilerini ortaya koyan ve Rabbimizin o inkarcıların kararlılıklarını artık tescillediğini beyan ettiğini belirten bir ayettir. Bu setler nesnel olarak değil mecazi olarak ifade edilmiş terimlerdir. İnkarcıların şartlanmışlıklarını ortaya koyan mecazi setlerdir. Bu ayetin devamında 10. ayette ise Hz. Peygamber’in sav inkarcılıkta direnenleri iman dairesine sokmakla yükümlü olmadığına, bu gibilerin kendi tercihlerinin sonucuna katlanmak zorunda kalacaklarına işaret eder. Diyanet Kuran Yolu tefsiri Kısaca, bu inkarcıların dünyada artık hakikatı görmediklerini, bundan sonra da göremeyeceklerini ifade eden bir ayettir. Ve Cealna ne zaman okunur Bazı rivayetlere göre Peygamber Efendimiz ve sahabelerin savaş sırasında düşmanlardan korunmak için bu ayeti okudukları bilinir. Yine Hz. Peygamberimiz’in, Ebu Cehil ve adamlarının arasından, “Feağşeynahüm fehüm lâ yübsirûn” diyerek geçip gittiği rivayet edilir. Bizlerde halis niyetle, kötü kişilerden, bize zulm etmek isteyenlerden, felaketlerden, hırsızlardan, zalimlerden korunmak adına Ve cealna ayetini okuyabiliriz. Çünkü Yasin suresinin fazileti oldukça fazladır. Dolayısıyla bu ayeti okumak yanlıştır diyemeyiz. Hatta bu ayet kısaca; Mü’minlerin şerden korunma ayeti olarak bilinir. Önemli olan şudur; yazımızan başındaki örnekten yola çıkarsak, trafik polisi sizi çevirdi ve gerekli trafik kontrollerini yapmak istedi. Sizin de ehliyetiniz yok, bunun üzerine trafik polisi bunu görmesin, onun gözlerine perde insin niyetiyle “ve cealne” yi okudunuz. Ama bu ayeti okumak polisin bunu görmeyeceği anlamıza gelmez. Bu durumda Ve Cealna ayeti sizi korumaz, siz ilk önce kurallara uyacaksınız, üzerine düşeni yapacaksınız. Veya ben işyerinde vergi kaçırayım, arkasından Yasin suresi 9. ayeti olan ve cealna’yi okuyayım, vergi yetkilileri de bu olayı görmesin, farketmesin diyemezsiniz. Aynı şekide evinizin kapısını açık bırakıp yattınız ve bu ayeti okudunuz, nasılsa bu ayet beni hırsızlardan korur gibi düşüncelere girmemelisiniz. Gerçekten müminler halis niyetleriyle üzerlerine düşen görevleri yaptıktan sonra Allah’a dua etmek niyetiyle Yasin suresi ve bu surenin 9 ayetini okuyabilirler.
Yasin Suresi Dinle Web Taraycınız bu özelliği desteklemiyor Yasin Suresi Oku Yasin Suresi Türkçe Okunuşu 1. Yâsîn 2. Vel Kur’ân-il hakîm 3. İnneke leminel murselîn 4. Alâ sırâtin mustakîm 5. Tenzîlel azîzirrahîm 6. Litunzira kavmen mâ unzire âbâuhum fehum gâfilûn 7. Lekad hakkal kavlu alâ ekserihim fehum lâ yu’minûn 8. İnnâ cealnâ fî a’nâkihim aglâlen fehiye ilel ezkâni fehum mukmehûn 9. Ve cealnâ min beyni eydîhim sedden ve min halfihim sedden feağşeynâhum fehum lâ yubsirûn 10. Ve sevâun aleyhim eenzertehum em lem tunzirhum lâ yu’minûn 11. innemâ tunziru menittebeazzikra ve haşiyerrahmâne bilgaybi febeşşirhu bimağfiretiv ve ecrin kerîm 12. İnnâ nahnu nuhyil mevtâ ve nektubu mâ kaddemû ve âsârehum ve kulle şey’in ahsaynâhu fî imâmin mubîn 13. Vadrib lehum meselen ashâbel karyeh. İz câehel murselûn 14. İz erselnâ ileyhi musneyni fekezzebûhumâ fe azzeznâ bisâlisin fekâlû innâ ileykum murselûn 15. Kâlû mâ entum illâ beşerun mislunâ vemâ enzelerrahmânu min şey’in in entum illâ tekzibûn 16. Kâlû rabbunâ ya’lemu innâ ileykum lemurselûn 17. Vemâ aleynâ illel belâgul mubîn 18. Kâlû innâ tetayyernâ bikum lein lem tentehû le nercumennekum vele yemessennekum minnâ azâbun elîm 19. Kâlû tâirukum meakum ein zikkirtum bel entum kavmun musrifûn 20. Vecâe min aksalmedineti raculun yes’â kâle yâ kavmittebiul murselîn 21. İttebiû men lâ yeselukum ecran ve hum muhtedûn 22. Vemâ liye lâ a’budullezî fetarenî ve ileyhi turceûn 23. Eettehizu min dûnihî âliheten in yuridnirrahmânu bi-durrin lâ tuğni annî şefâatuhum şey’en velâ yunkizûn 24. İnnî izen lefî dalâlin mubîn 25. İnnî âmentu birabbikum fesmeûn 26. Kîledhulil cennete, kâle yâleyte kavmî yâ’lemûn 27. Bimâ gaferelî rabbî ve cealenî minel mukremîn 28. Vemâ enzelnâ alâ kavmihî min badihî min cundin minessemâi vemâ kunnâ munzilîn 29. İn kânet illâ sayhaten vâhideten feizâhum hâmidûn 30. Yâ hasreten alel ibâdi mâ ye’tîhim min resûlin illâ kânûbihî yestehziûn 31. Elem yerev kem ehleknâ kablehum minel kurûni ennehum ileyhim lâ yerciûn 32. Ve in kullun lemmâ cemî’un ledeynâ muhdarûn 33. Ve âyetun lehumul ardul meytetu ahyeynâhâ ve ahrecnâ minhâ habben fe minhu ye’kulûn 34. Ve cealnâ fîhâ cennâtin min nahîliv ve a’nâb ve feccernâ fîha minel uyûn 35. Liye’kulû min semerihî vemâ amilethu eydîhim efelâ yeşkurûn 36. Subhânnellezî halekal ezvâce kullehâ mimmâ tunbitul ardu ve min enfusihim ve mimmâ lâ ya’lemûn 37. Ve âyetun lehumulleyu neslehu minhunnehâre fe izâhum muzlimûn 38. Veşşemsu tecrî limustekarrin lehâ zâlike takdîrul azîzil alîm 39. Velkamere kaddernâhu menâzile hattâ âdekel urcûnil kadîm 40. Leşşemsû yenbegî lehâ en tudrikel kamere velelleylu sâbikunnehâr ve kullun fî felekin yesbehûn 41. Ve âyetul lehum ennâ hamelnâ zurriyyetehum fil fulkil meşhûn 42. Ve halâknâ lehum min mislihî mâ yarkebûn 43. Ve in neşe’ nugrıkhum felâ sarîha lehum velâhum yunkazûn 44. İllâ rahmeten minnâ ve metâan ilâ hîn 45. Ve izâ kîle lehumuttekû mâ beyne eydîkum vemâ halfekum leallekum turhamûn 46. Vemâ te’tîhim min âyetin min âyâti rabbihim illâ kânû anhâ mu’ridîn 47. Ve izâ kîle lehum enfikû mim mâ rezakakumullâhu, kâlellezîne keferû, lillezîne âmenû enut’ımu menlev yeşâullâhu et’ameh, in entum illâ fî dalâlin mubîn 48. Ve yekûlûne metâ hâzel va’du in kuntum sâdikîn 49. Mâ yenzurûne illâ sayhaten vâhideten te’huzuhum vehum yehissimûn 50. Felâ yestetîûne tavsıyeten velâ ilâ ehlihim yerciûn 51. Ve nufiha fîssûri feizâhum minel ecdâsi ilâ rabbihim yensilûn 52. Kâlû yâ veylenâ men beasena min merkadina hâzâ mâ veaderrahmânu ve sadekal murselûn 53. İn kânet illâ sayhaten vâhideten feizâ hum cemî’un ledeynâ muhdarûn 54. Felyevme lâ tuzlemu nefsun şeyen velâ tuczevne illâ mâ kuntum tâ’melûn 55. İnne ashâbel cennetil yevme fîşuğulin fâkihûn 56. Hum ve ezvâcuhum fî zılâlin alel erâiki muttekiûn 57. Lehum fîhâ fâkihetun ve lehum mâ yeddeûn 58. Selâmun kavlen min rabbin rahîm 59. Vemtâzul yevme eyyuhel mucrimûn 60. Elem a’hed ileykum yâ benî âdeme en lâ tâ’buduşşeytân innehû lekum aduvvun mubîn 61. Ve enî’budûnî, hâzâ sırâtun mustekîm 62. Ve lekad edalle minkum cibillen kesîran efelem tekûnû ta’kılûn 63. Hâzihî cehennemulletî kuntum tûadûn 64. lslevhel yevme bimâ kuntum tekfurûn 65. Elyevme nahtimu alâ efvâhihim ve tukellimunâ eydîhim ve teşhedu erculuhum bimâ kânû yeksibûn 66. Velev neşâu letamesnâ alâ a’yunihim festebekus sırâta fe ennâ yubsirûn 67. Velev neşâu lemesahnâhum alâ mekânetihim femestetâû mudıyyev velâ yerciûn 68. Ve men nuammirhu nunekkishu filhalkı, efelâ ya’kilûn 69. Ve mâ allemnâhuşşi’ra vemâ yenbegî leh in huve illâ zikrun ve kur’ânun mubîn 70. Liyunzira men kâne hayyen ve yehıkkal kavlu alel kâfirîn 71. Evelem yerav ennâ halaknâ lehum mimmâ amilet eydîna en âmen fehum lehâ mâlikûn 72. Ve zellelnâhâ lehum feminhâ rekûbuhum ve minhâ ye’kulûn 73. Ve lehum fîhâ menâfiu ve meşâribu efelâ yeşkurûn 74. Vettehazû min dûnillâhi âliheten leallehum yunsarûn 75. Lâ yestetîûne nasrahum ve hum lehum cundun muhdarûn 76. Felâ yahzunke kavluhum. İnnâ na’lemu mâ yusirrûne vemâ yu’linûn 77. Evelem yeral insânu ennâ halaknâhu min nutfetin feizâ huve hasîmun mubîn 78. Ve darebe lenâ meselen ve nesiye halkah kale men yuhyil izâme ve hiye ramîm 79. Kul yuhyihellezî enşeehâ evvele merrah ve huve bikulli halkın alîm 80. Ellezî ceale lekum mineşşeceril ahdari nâren feizâ entum minhu tûkidûn 81. Eveleysellezî halakassemâvati vel arda bikâdirin alâ ey yahluka mislehum, belâ ve huvel hallâkul alîm 82. İnnema emruhû izâ erâde şey’en en yekûle lehû kun, feyekûn 83. Fesubhanellezî biyedihî melekûtu kulli şey’in ve ileyhi turceûn. İlgili Yazılar Nas Suresi, Nas suresi anlamı ve Arapça okunuşu Nasr Suresi, Nasr suresinin anlamı ve tefsiri ile okunuşu, izaca nasrullahi suresi Tebbet Suresi, Tebbet Suresinin anlamı, okunuşu ve tefsiri Asr Suresi, Asr suresinin anlamı ve tefsiri ile okunuşu, Vel Asr Sûresi Tekasür suresi, Tekasür suresinin anlamı, yazılışı, tefsiri ile okunuşu Ayetel Kürsi Anlamı, Okunuşu ve Tefsiri Hümeze Suresi, Hümeze Suresi anlamı, okunuşu, meali ve tefsiri. Hümeze suresi ezberle
ve cealnâ min beyni eydîhim sedden ne için okunur