nAa5. Yazar Admin Tarih 2350 Kategori arkadaşlıkla ilgili hikayeler, dostluk Yorum Çok samimi iki dost ve arkadaştılar. Fakat biri çok kurnaz, atılgan ve hareketli, öteki ise çok saf, dürüst ve sessizdi. Kurnaz olan arkadaş bir gün, arkadaşının yanına gitti ve işlerinin bozulduğunu söyledi, kendisinden para istedi. Samimi dostu onu hiç kırmadı, elindeki tüm parayı arkadaşına verdi. Arkadaşı bu parayla işlerini düzeltti. Bir süre sonra kurnaz olan yine arkadaşının yanına gitti ve arkadaşının evlenmek üzere olduğu nişanlısını çok beğendiğini söyledi ve onu kendisine vermesini istedi. Arkadaşı çok şaşırdı, önce ne diyeceğini bilemedi... Fakat aralarında o denli güçlü bir sevgi vardı ki, arkadaşına “Hayır” diyemedi, nişanlısını ona verdi. Zaman içinde saf olanın işleri bozuldu. Aklına, arkadaşı geldi. “Ben ona sıkıştığında iyilik yapmıştım” dedi ve umutla arkadaşının iş yerine gitti, kendisine çalışması için bir iş vermesini istedi. Arkadaşı ona iş vermedi. Bizimki pişmanlık ve üzüntü içinde geri döndü ama yine de arkadaşına kızmadı. Bir gün sokakta dolaşırken yanına hasta ve yaşlı bir adam yaklaştı; fakir olduğu için ilaç alamadığını söyledi. Bizimki yaşlı adamcağıza acıdı, istediği ilaçları aldı ve getirdi, kendisine verdi. Kısa bir süre sonra yaşlı adamın öldüğünü adam aslında çok zengindi ve tüm mirasını ona bırakmıştı. Saf adam artık zengindi. Biraz da sevdiği dostuna olan kırgınlığıyla onun iş yerinin karşısında bir ev aldı ve oraya yerleşti. Bir gün evinin kapısını dilenci bir kadın çaldı. Yaşlı kadın çok aç olduğunu, kendisine biraz yemek vermesini istedi. Bizim saf hiç düşünmeden kadını içeri aldı, karnını doyurdu, kimsesi olmadığını öğrendikten sonra da ona, kendisinin de yanlız olduğunu söyledi ve birlikte yaşamayı önerdi.“Evin bir büyüğü olarak yaşarsın burada” dedi. “Ev işlerini ve yemekleri yaparsın, evi yönetirsin.”Yaşlı kadın hiç düşünmeden kabul etti bu öneriyi. Bir süre sonra yaşlı kadın bizimkine, kendine uygun bir kız bulup, evlenmesini söyledi. Bizimki böyle bir kızı nasıl bulacağını, kimseyi tanımadığı kadın ona uygun bir kız tanıdığını ve kendisine tanıştırabileceğini söyledi. Saf adam, kendisine tanıştırılan kızı çok beğendi ve onla evlenmeye karar olmasına karşın, çok samimi dostunu yine de unutmamıştı. Biraz da geldiği konumu göstermek istiyordu. Ona da düğün davetiyesi gününde saf adam, salonunda konuklarına bir konuşma yapmak istedi ve mikrofonu eline aldı, başından geçenleri anlatmaya başladı.“Bir zamanlar kendisini çok sevdiğim bir dostum vardı” dedi. “Bir gün işleri bozulunca benden borç para istedi. Ben de elimdeki tüm paramı kendisine verdim. O dostum bir süre sonra benden, evlenmek üzere olduğum nişanlımı istedi. Onu çok beğendiğini söyledi ve benden onu kendisine bırakmamı rica etti. Çok üzüldüm ama, yine de bıraktım nişanlımı kendisine. Çünkü biz gerçek dosttuk ve ben onun üzülmesini istememiştim. İşlerim bozulduğunda onun fabrikasına gittim ve çalışmak için kendisinden iş istedim. Fakat o bana iş vermedi. Çok üzüldüm, ama yine de kızmadım ona. Çünkü biz gerçek dosttuk.”Kendisini bu öyküde “kurnaz arkadaş” olarak tanıttığımız arkadaşı, saf arkadaşının bu konuşmasına daha fazla dayanamadı ve ona doğru yürüdü, elinden mikrofonu aldı, bu kez kendi konuşmaya başladı “Benim de bir zamanlar çok sevdiğim bir dostum vardı” dedi o da. “İşlerim bozulduğunda kendisinden para istedim, o tüm parasını bana verdi. Sonra ondan, nişanlısını istedim. Üzülerek nişanlısını da verdi bana. Ondan nişanlısını istememin nedeni, o kadını benim çok beğenmiş olmam değildi. O kadının arkadaşıma layık olmadığını bildiğim için istedim onu ondan. Çünkü o kadın, sözcüğün tam anlamıyla bir erkek avcısı’ydı. Saf erkekleri tuzağına düşürür, onların sahip oldukları hemen herşeyi alırdı ellerinden. Dostum çok saf olduğu için kendisini o kadından kesinlikle kurtarmam gerektiğine inandım. Ve onu dostumdan, ancak bu yöntemle uzaklaştırabildim.“Dostum, işleri bozulduğunda gelip benden iş istedi. Ona iş vermedim çünkü, böylesi yakın bir dostumu kendi emrimde çalıştıramazdım. Ona iş vermememin tek nedeni budur. “Günün birinde karşılaştığı yaşlı adam ise, benim babamdı. Babam ölmek üzereydi. Onu arkadaşımın yanına ben gönderdim ve mirasını ona bırakmasını istedim babamdan. Evine gelen dilenci kadın ise, benim annemdi. Ona bir evladı gibi bakıp, iyi yaşamasını sağlamak için gönderdim annemi kendisine. Şu anda evlenmekte olduğu kişi de benim kız kardeşimdir. Onu en yakın dostumla evlenmesi için ben ikna ettim. “Değerli konuklar, işte biz böyle dostuz. Tümünüz sevgiyle ve dostlukla kalın ve... Dostum’ diyebildiğiniz kişinin değerini, yaşamınız süresince bir an bile aklınızdan çıkarmayın.” Şifa Verme Yeteneği [Lütuf Anları kitabından – Neal Donald Walsh] Bill Tucker 1990 Şubat’ının soğuk bir gününde annem Milwauke’deki St. Mary’s Hastanesinden beni telefonla aradı. “Senin hemen atlayıp buraya, hastaneye gelmen gerek!” dedi yalvarırcasına. “Hayrola, ne oldu?” diye sordum. “baban kendisini kötü hissediyordu, ben de aldım onu acile getirdim” diye ağladı “ve sen buraya gelmeden benimle konuşmayı reddediyorlar!” […] LÜTUF ANLARI – Dünyada Mekan Tanri Beklenmedik Anlarda Yasamimiza Dokundugunda [Acinin nasil sevince, sevgisizligin nasil sevgiye dönüstügüne dair “mucizevi” gerçek yasam öyküleri] Neale Donald Walsh Dharma Yayinlari Dünyada Mekan Bill Tucker, o inanç dersini bundan otuz yil önce aldi ve o dersi hiç unutamadi. Ne zaman olanaksiz diye bir seyin olmadigi sözü aklina gelse hemen aldigi dersi animsayiveriyordu. Her seyin […] MEKTUP Ameliyat odasından çıkan doktoru görünce ayağa fırladı “Küçük oğlum nasıl? İyileşecek mi? Onu ne zaman görebilirim?” Doktor, “Üzgünüm. Elimizden geleni yaptık, ama oğlun başaramadı” Sally, “Neden küçük çocuklar kanser olurlar? Artık Tanrı önemsemiyor mu? Oğlumun sana ihtiyacı varken neredeydin Tanrım?” Doktor, “Oğlunla bir süre yalnız kalmak ister misin? Oğlun üniversiteye aktarılmadan önce, hemşirelerden biri birkaç […] ROBBY Arkadaşlarımın teşvik etmesi ile bu hikayeyi yazıyorum. Adım Mildred Hondorf. Eski bir ilkokul müzik öğretmeniyim. Gelirimi her zaman piyano dersleri vererek kazandım, bunu 30 yıldır yapıyorum. Yıllardır çocukların bir çok seviyede müzikal yetenekleri olduğunu gördüm. Hiçbir dahi çocuk eğitmedim ama bazı yetenekli öğrencilerim oldu. Ama müzikal olarak zorlayıcı öğrencilerim de oldu. Bunlardan biri Robby idi. […] SEVGİNİN MUCİZESİ Mirzakarim Norbekov Bir gün gazetede çalisan bir arkadasim telefon etti ve, “Hadi denize gidelim. Zamanin var mi?” diye sordu. “Var” dedim. “Bir grup psikolog gidiyor, gazeteci olarak onlara katilacagim. Istersen seni de listeye dahil edeyim, nasilsa psikologsun. Düsünebiliyor musun ? Devletin parasiyla Kirim’da otuz bes gün. Deniz, sarap, kebaplar, tatil terapisi…” Kabul ettim. Beles kimin […] TANRI’NIN MÜKEMMELLİĞİ … New York, Brooklyn’ de özürlü çocukların devam ettiği Chush adında bir okul vardır. Bazı çocuklar tüm okul hayatını Chush’ta geçirirken, bazıları da belli bir süre sonra normal okullara geçiş yapabilmektedirler. Okula gelir sağlanması için düzenlenen bir gecede, çocuğu Chush’ a devam etmekte olan bir baba, davete katılan insanların asla unutmayacakları bir konuşma yapar. Adam konuşmasının […] İKİ TENORUN GERÇEK HİKAYESİ Bu, belki bir kaç insanin işittiği bir hikayedir… Birlikte şarkı söyleyerek dünyayı heyecanlandıran üç tenordan – Luciano Pavarotti, Placido Domingo and José Carreras – ikisi hakkındadır. İspanya’ya hiç gitmemiş olanlar bile Katalanlar ile Madritliler arasındaki rekabeti bilir, çünkü Katalanlar İspanya’ya hükmeden Madrid’den bağımsızlıklarını almak için mücadele ediyorlar. Placido Domingo Madritlidir ve Jose Carreras Katalandır. Politik […] VALENTİN Birinci sınıftaki diğer arkadaşları arasında pek popüler olmayan, utangaç bir çocuk, Sevgililer Günü’nün yaklaştığı bir akşam annesinin yanına gidip, sınıf arkadaşlarına bir kart hazırlayabilmesi için, isimlerini bir kağıda yazmasını rica eder. Çocuk, arkadaşlarının adını tek tek anımsayıp annesine söylerken, annesi de bu isimleri kağıda dökmeye başlar. Bu arada arkadaşlarından herhangi birinin adını unuturum endişesini taşımaktadır […] YAŞAMDA BİR DERS Jack’in yaşlı adamı yan kapıda görmesinden beri hayli zaman geçmişti. Kolej, kızlar, kariyer ve hayatın kendisi diğer şeyleri aksatmıştı. Gerçekte, Jack hayallerinin peşinde ülkeyi dolaşmıştı. Orada, meşgul yaşamının aceleciliğinde, Jack’in geçmişi düşünecek fazla zamanı yoktu ve karısı ve oğlu ile geçirecek fazla zamanı yoktu. Geleceği üzerine çalışıyordu ve hiçbir şey onu durduramazdı. Telefonda annesi ona […] YARIŞI KAZANMAK ÜZERİNE Birkaç yıl önce, Seattle Özel Olimpiyatlarında, hepsi fiziksel ve zihinsel engelli olan dokuz yarışmacı, 100 metre yarışı için başlama çizgisinde toplanmışlardı. Silah sesi ile birlikte, hepsi yarışa başladı, ani ve hızlı bir hamle ile değil, ama yarışı koşup bitirmek ve kazanmak isteği ile. Asfalt üzerinde tökezleyip düşerek birkaç takla atan küçük bir oğlan dışında ; […] Yağmurda Yürümek Bu güzel, kumral saçlı, çilli – yüzlü masumiyetin imajı olan küçük kız altı yaşlarında olmalıydı. Annesi roman sahnelerindeki biri gibi görünüyordu. Kumral saçları kulak hizasındaydı ve biraz kıvırcıktı. Normal bir anne gibi görünüyordu. Dışarıda yağmur yağıyordu. Öyle yağıyordu ki su oluklarının üzerinden fışkırıyordu; oluk ağzına akmak için zamanı yokmuş gibi toprağa çarpmak için bir acele […] TAŞ Yaşlandıkça, genç kızı giderek daha çok asileşiyordu. Bir gece polis, içkili araba kullandığı için kızını tutukladı. Anne onu almak için karakola gitmek zorunda kaldı. Ertesi öğleye kadar hiç konuşmadılar. Anne, kızına ambalajlı küçük bir kutudaki hediyeyi vererek gerilimi düşürdü. Kız kutuyu açınca içinde küçük bir taş buldu. Gözlerini kaldırıp sordu, “Anne, bu ne için ?” […] Tanrı’dan Bir Armağan Daha fazla okuyorum ve daha az toz aliyorum. Avluda oturuyorum ve bahçedeki yabani otlara sinirlenmeden manzaraya hayran oluyorum. Ailem ve arkadaslarim ile daha fazla zaman harciyorum ve daha az çalisiyorum. Her mümkün oldugunda, hayat, katlanmak için degil, tat almak için bir deneyimler modeli olmali. Simdi bu anlari farketmeye çalisiyorum ve onlari seviyorum. Herhangi bir sey […] Sevginin Gücü Otobüs yolcuları elinde beyaz bir baston tasiyan genç ve güzel kadinin otobüse binisini içten gelen bir sempati ile izlediler. Basamaklari geçti, bos oldugu söylenen koltugu el yordamiyla buldu, oturdu, çantasini kucagina aldi. Bastonunu koltuga yasladi. 34 yasindaki Susan, bir yildir görmüyordu. Bir yanlis teshis sonucu görmez olmus, birden karanlik bir dünyanin içine düsmüstü. Öfke, kizginlik […] Şarkı Söylemeye Devam Et İnanılmaz ama gerçek bir hikaye Her iyi anne gibi Karen de bir bebeğin yolda olduğunu öğrenince, üç yaşındaki oğlu Michael’i yeni bir kardeş için hazırlamaya başlamıştı. Bebeğin kız olacağı anlaşıldı ve Michael annesinin karnındaki kız kardeşine her gün, her akşam şarkı söylemeye başladı. Onunla tanışmadan önce aralarında bir sevgi bağı oluşmaya başlamıştı. Hamilelik normal bir […] Engelli insanların hayatıyla ilgili bir hikaye içinde kaza tekerlekli sandalye mutluluk koşmak sevgi kelimeleri içinde geçen kısa bir yazı​. Engelli olmak insanın bazı hareketleri yapmasını engeller. Engelli insanlar çevremizde vardır. Onlara yardımcı olmalıyız. Engelli insanların yaşadıklarını anlatan kısa hikayeleri aşağıdaki bölümden insanların hayatıyla ilgili bir hikaye içinde kaza tekerlekli sandalye mutluluk koşmak sevgi kelimeleri içinde geçen kısa bir yazı​.HİKAYE 1Ali okula gitmek evden çıktı. Tam servisten indiğinde yolu kontrol etmeden karşıya geçmeye çalıştı. Bir araba Ali’ye sonucu Ali ayaklarından sakatlandı. Ali artık tekerlekli sandalye ile okula gitmeye oynayan arkadaşlarını gördükçe üzülüyordu. Ali çok mutsuzdu. Mutluluk Ali için çok gün arkadaşları Ali’nin mutsuz olduğunu fark ettiler. Hep birlikte Ali’nin yanına gittiler. Ali’nin de oynayabileceği oyunlar çok mutluydu. Arkadaşları Ali’nin tekerlekli sandalyesini sırayla sürerek Ali’yi okul bahçesinde sanki koşuyordu. Ali arkadaşlarının kendisini çok sevdiklerini anladı, bu sevgi Ali’yi daha fazla hayata bağladı ve Ali çok mutlu 2Ayşe kaza geçirdi ve ayaklarından sakatlandı. Artık yürüyemiyordu ve tekerlekli sandalye kullanıyordu. Hayat onun için çok mutsuz bir hale mutluluk kelimesini unutmuştu. Bu durum sağlığını da kötü etkiliyordu. Bir gün bir arkadaşı kendisine resim seti hediye etti. Bir çok boya, fırça ve resim defteri çok seven ama artık koşamayan Ayşe koşmak ile ilgili bir resim yaptı. Resimde bir kız çocuğu çiçekler içinde resmi öğretmeni gördü ve bir resim yarışmasına gönderdi. Ayşe’nin resmi birinci oldu. Ayşe engelli olmuş ama başka bir yeteneği sayesinde hayata tekrar bağlanmıştı. Mutluluk ve sevgi dolu günler Ayşe’nin çabaları ile tekrar hayatına fazla engelli insanlar ile ilgili kısa hikayeler HİKAYELER ...... 14. **Yorum** ->Yorumu Çok beğendinmi elinize sağlık ->Yazan Leyla 13. **Yorum** ->Yorumu Abi hem derslerimde işe yarıyı hemde çok güzel hikayeler var ->Yazan Oyun ağacı 12. **Yorum** ->Yorumu ->Yazan Dedikoducukız 11. **Yorum** ->Yorumu süper herkese tavsiye ederim. ->Yazan öykü. 10. **Yorum** ->Yorumu ewet çok güzel herkese tavsiye edilecek bir site her kesin buraya girip ödev yapmasını tavsiye ederim ->Yazan cansu. 9. **Yorum** ->Yorumu gerçekten ibret verici hikayeler ellerinize sağlık çok güzel kikayeler yazmışsınız harikasınız ->Yazan derya demir. 8. **Yorum** ->Yorumu derste çok işe yaradı bu hikayeler ellerinize sağlık... ->Yazan Misafir. ->Yazan Şevval Oluklupınar. ->Yorumu Çok Tavsiye Ederim. Segilerimle;Şevval Oluklupınar. ->Yazan yalniz ->Yorumu cok guzel hikayeler gercekten insanlarin ders cikaracagi cok sey oldugunu dusunuyorum elinize saglik. ->Yazan kemal tatahan ->Yorumu hikayeler çok güzeldi çok begendim ve süper. >Yazan nur >Yorum mükeel di ya ne desem azdir .......................... . >Yazan Agalar >Yorum hem de cok guzeller iyi ki bu site var bu site olmasaydi derslerimden geri kalacakdim. >Yazan gülsüm >Yorum Allah razi olsun bu siteden bu hikaayeler olmasaydi desten kalacaktim. >Yazan damla temiz >Yorum hikayeleri çok beğendim çok güzel hikayeler Sevgi Hikayeleri okumak bazen hayatta bizlere ne yapmamız gerektiği konusunda yönlendirme yapar işte buradan hareketle Sevgi İle İlgili Hikayeler kısa özet olarak hazırladık. Bir Gülün Hikayesi Onlarla yıllar önce tanıştım. Bir cafede yani yemekten sonra müzik dinlemeye gidilebilen bir yerde… Ben masalardan birinde, tek başıma vazonun içinde duruyordum. Canım sıkılıyordu aslında. Özel olarak bu iş için, evleri, cafeleri, restorantları ve iş yerlerini süslemek, insanlar tarafından sevdiklerine hediye edilmek üzere yetiştiriliyordum. Benim kaderimde de buraya satılmada vardı, sevdiklerimden ayrılmış, bu vazoya yerleştirilmiştim. Can sıkıntısı içinde akibetimi bekliyordum daha ne kadar yaşayacağımı bilmeden. Kimse benimle ilgilenmiyordu. O gelene kadar… Çok güzel bir kadındı. Simsiyah saçları, düzgün vücudu, sade elbisesi ve narinliğiyle bir yıldız gibi parlıyordu. Kapıdan içeri girer girmez gözüm takıldı. Onun elinde, saçında veya yakasında olmak isteğiyle dolup taştım birden. Boş masama otursunlar diye dua ettim. Yanında birileri vardı, etrafa bakıyorlardı. Bende bakındım ve kalbim çarpmaya başladı, benden başka boş masa yoktu, demek ki bana geleceklerdi… Yanılmamıştım. Oturur oturmaz beni fark etti. ALLAH’ım ne güzel bir kırmızı gül diyerek önce beni seyretti, sonra yapraklarıma yumuşak elleriyle dokundu, daha sonra burnuna götürdü beni. Ben onun dokunuşları ve kokusuyla ürperirken oda benim kokuma bayılmıştı. Eline alıp,uzunca bir süre tuttu beni. Arada bir kokladı,kokumu içine çekti. Derken… Derken o çıkageldi. Hiç beklemediğim, ummadığım bir anda masaya geldi. Kadınla ilk kez tanışıyorlardı. Küçük bir merasimden sonra kadının yanına oturdu. Ben yine onun ellerindeydim… Birden kadının kulağına eğilip, “kırmızının sana çok yakıştığını biliyor musun?” dedi. Sesi çok kibardı… Doğrusunu isterseniz, ben bile etkilenmiştim. Gözlerini kaldırıp ona gülümsediği an bakışlarının son derece çarpıcı olduğunu gördüm. Benim ki daha etkilenmişti. İkimizde dikkatlice incelemeye başladık adamı. Kendini beğenmiş bir havası vardı. Yakışıklıydı Allah için, şık ve iyi giyimli, ağzı laf yapan biriydi. Sık sık kulağına bir şeyler söylüyor, oda çapkına gülümsüyordu. Meğer oda benim gibi kapıdan içeri girdiği andan itibaren güzel kadını izlemiş… Birkaç dakika sonra iş işten geçmişti. Tahmin ettiğim şey gerçekleşti. O andan itibaren yalnızca ikisi vardı orada. Birlikte sohbet ettiler, konuştular… Bende mutluydum ama birazdan onların gideceğini düşünmek acı veriyordu. Daha goncaydım, en azından bir haftalık ömrüm vardı, ama bundan sonraki günlerimi burada, bu karanlık yerde geçirmek istemiyordum. Beni alırmıydı giderken? Yanında götürürmüydü? Ben bu duygularla doluyken kalkmakta olduklarını fark ettim. Aman Allah’ım gidiyordu! Gidiyorlardı. Adam geldikten sonra benimle hiç ilgilenmemişti. Beni unutmuştu. Ayağa kalktı, çantasını aldı, ceketini omuzlarına attı ve yavaş yavaş uzaklaştı masadan. Beni bırakarak… Kahrolmuştum. Bütün ümitlerim sona ermişti. Ona son bir kez veda etmek üzereyken, genç adamın masaya döndüğünü gördüm. Bir şey unutmuştu herhalde. Geldi bana uzandı… Yoksa.. Beni aldı, önce kokladı, kokumu onun yaptığı gibi içine çekti ve onun yanına gitti… Gözlerinin içine bakarak “Bütün bir gece çok hoş bir ikiliydiniz, onu yalnız mı bırakacaksın” diyerek beni uzattı. Daha önce biraz kıskanmıştım, ama o anda çok sevdim bu adamı. Sarılıp öpmek geldi içimden. O gece ve sonrası onlarla birlikte aşkı, mutluluğu, tutkuyu, ihtirası yaşadım. Çok büyük bir aşka tanık oldum. Ama korkuyordum. Hislerim bu aşkın uzun sürmeyeceğini söylüyordu. Evet çok seviyorlardı birbirlerini ama başka dünyaların insanıydılar… Her şeyleri farklıydı. Bu ilişki onları tüketecekti… Beni bir hafta boyunca vazoda baktı. Her gün suyumu değiştirdi, uzun yaşamam için vitaminlerle besledi beni. Her sabah yataktan kalkınca okşadı, sevdi, kokladı. Her akşam eve geldiğinde benimle ilgilendi. Yapraklarımın dökülmekte olduğunu fark edince kurumamamı, yapraklarımın dökülmemesini sağladı. Ömrümü uzattı. Aradan yıllar geçmesine rağmen hala yaşıyordum. Hala onunla beraberim. Onun yatağının başucundayım. Ben onunlayım ama buluşmamızı sağlayan bizimle değil artık. Korktuğum başıma geldi. Bir yıl sürdü ilişkileri. Aşk dolu geceler yerini kavgalara bıraktı. Hiç istememe rağmen birbirlerini kırmalarına şahit oldum. Onunla birlikte bende ağladım. Her kavga, daha tutkulu bir barışmayla sonuçlanıyordu. Ama sonra bir gün gitti ve bir daha hiç aramadı… Ama o günden sonra her gün bir arkadaşım geldi evimize. Her gün kırmızı bir gül getirdi çiçekçiler. Kimden geldiğine dair hiçbir not olmadı güllerin üzerinde. Ama oda bende kimin gönderdiğini biliyorduk. Aradan yıllar geçti, başkaları geldi gitti eve. Ama o hiç gelmedi. Gülü hep geldi. O da güllerin hiçbirini atmaya kıyamadı. Hepsini yaprakları dökülmeye başladıktan sonra kuruttu, yaprakları ufaladı, banyoda, odalarda sakladı. Saklamaya devam ediyor… Bu güzel kokulu evde ben öldüm bir gün ve… benimle birlikte o güzel kadın da öldü. Ama ev hala onun kokusuyla doluydu.. Bir Yılbaşı Hediyesi Adam 3 yaşındaki kızını, gayet pahalı bir hediyelik kaplama kağıdını ziyan ettiği için azarlamıştı. Küçük kız, koskoca bir paket altın yaldızlı kağıdı bir kutuyu eğri büğrü sarmak için kullanmıştı… Yılbaşı sabahı küçük kızı, paketi getirip Bu senin babacığım” dediğinde çok üzüldü. Acaba gereğinden fazla mı tepki göstermişti kızına. Bir gece evvel yaptığından utanarak, kutuyu açtı. Fakat kutunun içi boştu. Kızına gene çıkıştı Birisine bir hediye verdiğinde, kutunun içinde bir şey olması lazım. Bunu da mı bilmiyorsun küçük hanım?..” Küçük kız gözlerinde yaşlarla babasına baktı. O kutu boş değil ki baba! İçini öpücüklerle doldurmuştum!..” Babası o kadar çok üzüldü ki, koştu, kızına sarıldı. Beraberce ağladılar. Adam o kutuyu ömrünün sonuna kadar sakladı. Ne zaman keyfi kaçsa, ne zaman morali bozulsa, ne zaman kendini kötü hissetse, kutuya koşar, içinden minik kızının sevgi ile doldurduğu hayali öpücüklerden birini çıkarırdı. “Aslında bütün insanlara böyle bir kutu mutlaka verilmiştir. Zor zamanlarda bu kutuyu çıkarıp içine bakabilmeyi başarmak, mutluluğun anahtarlarından biri olsa gerek.” Bulut Ve Yıldız Bir zamanlar gökyüzünde birbirlerini gerçekten çok seven bir bulutla yıldız varmış…Bulut bulut gökyüzünün en şeker, en pembe bulutu, yıldızsa; en parlak, umudu en çok yansıtan yıldızıymış… Gökyüzündeki her varlık onların sevgisi kıskanırmış. Tatlu bir kıskkançlıkmış tabii ki onların ki… Ama biri varmış ki, bulut ve yıldızın ayrılmalarını yürekten istiyormuş. Hem de yıldızın en yakın arkadaşı olmasına rağmen… Bulut biraz safmış, kimseyi kıramazmış… Yıldızsa bulut’ u için elinden gelen herşeyi yapabilir, herkese meydan okuyabilirmiş… Zaten onun için bir bulutu bir de çok sevdiği dostu peri varmış… Nereden bilebilirdi ki, perinin bir gün bunların hepsini yıldızla bulutun ayrılmaları için kullanacağını?… Bir gün nazar değmiş, buluyla yıldıza… Hiç yoktan bir sebepten tartışmışlar. Bulut, çekip gitmiş, hatalı olmasına rağmen…Yıldızsa “Nasılsa bulutum beni seviyor, dönecektir.” diye düşünmüş. Fakat hiç bir şey beklediği gibi gitmemiş. Ve bulut dönmemiş…Kim bilir, belki de cesaret edememiştir dönmeye bilinmez. Ama tek bir gerçek vardı ki O da ikisinin de çok üzgün olduklarıydı… Gökyüzündeki iyilik mekekleri bile ağlamışlar onların durumlarına ama ne fayda… Ertesi gün yıldız olanları en yakın dostu periye anlatmış. Periyse göstermelik bir hüzne bürünmüş… Çünkü eline büyük bir fırsat geçmişti. Artık hayatı boyunca kıskandığı kişiye karşı kozları vardı elinde… O kişi, en yakın dostu yıldız olmasına rağmen kullanacaktı kozlarını… Hem de büyük bir zevkle… Bulutun yanına gitti ve yıldızın artık onu sevmediğini söyledi. Bulutsa üzüldü, boynunu bıraktı, ama elinden hiç bir şey gelmeyeceğini düşündü… Çünkü yıldız inatçıydı…Bir kere olmaz dediyse, bir daha olur demezdi. Peri de bulutun bu üzgün durumundan yararlanıp, ona olan sevgisini itiraf etti… Bulut da kimseyi kıramadığı için perinin, yıldızın yerine geçmesine izin verdi… Yıldız, günlerce bulutun dönmesini, ondan af dilemesini bekledi. Ama bulut gelmedi. Bir gün yıldız, bulutun yanına gidip, konuşmaya karar verdi. Gece yola çıktı… Bulut, dostu, sandığı periyle birlikte ayda eleleydi… Melekler dayanamayıp, tüm olan biteni anlattılar yıldıza… Yıldız, çok üzüldü ve çaresiz döndü arkasına ve gitti… Ve yavaş yavaş sönmeye başladı. O günden sonra yıldız söndü, ışık veremez oldu… Bulutsa artık ne o kadar pembe, ne de o kadar kadifeydi… Yıldız, ilk zamanlar her şeyden vazgeçti, hayata küstü… Ama kolay pes etmedi…Kısa bir süre sonra hayatıyla ilgili o önemli kararı verdi… O güne kadar hiç görmediği güneşin yanına gidecekti ve biraz daha ışık isteyecekti ondan… Çok geçmeden daha önce hiç görmediği güneşin yanına gitti… Ondan yansıtması için biraz daha ışık istedi… Güneş ışık yerine sevgisini verdi yıldıza… O gün bu gündür yıldız, dünyaya güneşin sevgisini yansıtır… Bulutsa; hep gözyaşlarını akıtır dünyaya… Bir de yüreğinde kopan fırtınaları… Sevginin Işığı Otobüs yolcuları elinde beyaz bir baston taşıyan genç ve güzel kadının otobüse binişini içten gelen bir sempati ile izlediler… Basamakları geçti. Boş olduğu söylenen koltuğu el yordamı ile buldu. Oturdu… Çantasını kucağına aldı. Bastonu koltuğa yasladı. 34 yaşındaki Susan, bir yıldır görmüyordu. Bir yanlış teşhis sonucu görmez olmuş, birden karanlık bir dünyanın içine düşmüştü. Öfke.. Kızgınlık.. Kendine acıma.. Hayatta tek dayanağı artık kocası Mark idi.. Mark hava kuvvetlerinde subaydı. Susan’ı bütün kalbi ile seviyordu. Susan gözlerini kaybedince, Mark karısının içine düştüğü umutsuzluğu hemen fark etmişti. Ona yeniden güç kazanması, kaybettiği kendine güvene yeniden sahip olması için yardım etmeliydi. Susan gene kendi kendine yeterli olduğuna inanmalı, kimseye bağımlı olmadan yaşayabilmeliydi. Sonunda Susan’ı işine dönmeye ikna etti. Peki ama evden işe nasıl gidecekti?… Genelde otobüsle giderdi. Ama şimdi koca kenti bir uçtan ötekine tek başına geçmekten korkuyordu. Mark her sabah onu arabası ile işe bırakmayı önerdi. Kendi işi tam aksi yönde olduğu halde.. İlk günler Susan kendini rahat hissetti. Mark da, “Görmüyorum, artık hiçbir işe yaramam” diyen karısını çalışmaya başlattığı için mutluydu. Ama bir süre sonra Mark işlerin iyi gitmediğini farkketti. Başkasına bağımlı yaşamanın Susan’ı mutlu etmesi mümkün değildi. İşe eskiden olduğu gibi kendi başına otobüsle gitmeliydi. Ama Susan hala o kadar hassas, o kadar kırılgan, o kadar öfkeliydi ki.. Ne yapabilirdi?.. “Otobüs” lafı ağzından çıkar çıkmaz, Susan öfkeyle haykırdı.. “Nasıl yaparım?.. Görmüyor musun ben körüm!.. Nerde olduğumu nerden bilirim, nereye gittiğimi nasıl anlarım.. Galiba sana ağır gelmeye başladım, beni başından atmaya çalışıyorsun..” Duydukları Mark’ın kalbini fena halde kırdı. Ama ne yapacağını biliyordu.. Her sabah ve akşam otobüsünü arabamla takip edeceğim. Sen bu yolculuğu tek başına yapmaya hazır olana dek sürecek bu..” Tam iki hafta Mark, Susan’ın otobüsünün arkasından gitti.. İki hafta boyu karısına görme dışındaki duyularını nasıl kullanacağını anlattı. Özellikle duymanın pek çok sorunu çözeceğini izah etti. Kulakları ona nerede olduğunu söyleyebilirdi. Yeni yaşam tarzına alışmasına yardımcı olabilirdi. Otobüs şoförü ile ahbap olursa, her şey kolaylaşır, şoför her gün ona önde bir yer bile ayırırdı. Nihayet Susan, yolculuğu tek başına yapmaya hazır olduğunu hissetti. Pazartesi sabahı geldi.. Ayrılırken, otobüsünün geçici eskortu kocasına, hayattaki en büyük dostuna sarıldı.. Gözleri yaşla doluydu Susan’ın.. Kocasına öyle teşekkürle doluydu ki.. Onun sabrı, sadakati, desteği ve sevgisiyle umutsuzluk uçurumundan nasıl çıkmış, nasıl yeniden hayata dönmüştü.. Allahaısmarladık” dedi kocasına ve uzun zamandan beri ilk defa ters yönlerde yola çıktılar. Pazartesi.. Salı.. Çarşamba.. Her gün mükemmel geçti Susan için.. Kendini hiç bu kadar iyi hissetmemişti. Yapıyordu.. Başarıyordu.. Tek başına başarıyordu.. Kendi kendine gidip gelebiliyordu işte.. Cuma sabahı, Susan her günkü gibi otobüse bindi.. Ofisinin karşısındaki durakta inerken bilet parasını uzattı şoföre.. Sizi kıskanıyorum bayan” dedi, şoför.. Susan şoförün başkasına hitap ettiğini düşündü.. Bir körün gıpta edilecek nesi olabilirdi ki?.. Neyimi kıskanıyorsunuz benim” diye sordu şoföre.. Sizin kadar sevilmek, sizin kadar şefkat ve sevgiyle korunmak çok hoş bir duygu olmalı bayan” dedi şoför.. Nasıl yani” dedi, Susan.. Bir haftadır, her sabah yakışıklı bir subay köşede duruyor ve siz otobüsten inene kadar izliyor. Yolu kazasız geçmenize bakıyor, ofisinize girene kadar oradan ayrılmıyor. Sonra size bir öpücük yolluyor, elini sallıyor ve yürüyüp gidiyor. Siz çok talihli bir kadınsınız bayan..” Mutluluk göz yaşları Susan’ın yanaklarından akmaya başladı. Ve birden hatırladı.. Mark’ı hiç görmüyordu ama, bir haftadır yanında olduğunu hem de öyle kuvvetli hissediyordu ki.. Talihli, gerçekten çok talihli idi. Öyle bir armağan vermişti ki ona hayat, görmekten daha değerliydi.. Bu armağanın varlığına inanması için görmesi gerekmiyordu. Sevginin aydınlatmayacağı hiçbir karanlık yoktu çünkü…

sevgi ile ilgili hikayeler ödev kısa