17 Baskı. İnsanlar "kuru et yiyen bir kadının oğlu" olan bir Peygamber yerine, elmas taçlı, sırma kaftanlı bir "Peygamber" tasavvur ediyorlardı. Yalnız tasavvur etmekle kalmıyorlar, ömrü boyunca bunlardan nefret eden ve uzak duran Nebi´den geriye kalan hatırayı bu tasavvura uygun aksesuarlarla süslüyorlardı. Bununda ‘kırk katır mı, kırk satır mı’dan farksız olduğunu söylüyordu. Rejimi Afrin’e çağırmak, onları da hüsrana uğratmaz mı? The Guardian: ABD için felaket! Suriye'de oyunun sonuna yaklaşıldı. Afrin'de son durum! Kritik bölgeler alındı, terör örgütü karıştı KırkKatır mı Yoksa Kırk Satır mı Karşıdakinin size fazla seçenek bırakmamasına, dar bir alana sıkıştırmasına ilişkin bir sözdür. Kararını hemen ver, kesinleştir, tercihini Kırk katır mı istersin kırk satır mı, demiş. O da:-Satırı ne yapacağım, kırk tane katır isterim, demiş. Beyoğlu annesiyle kızına kırk tane katır vermiş; arkasına kazan bağlamış. Kazanın arkasında teneke, tenekenin arkasında köpek, sürmüşler yollamışlar. Bey oğlu ile Gülmedik Gülbahar ermişler muradına. *** İktidarekonomide kırk katır mı, kırk satır mı çıkmazında: Enflasyonla mücadele için kemer sıkmak yani “acı ilaç” mı Ucuz ihracatla 18 Temmuz 2022 Pazartesi. Altın 960.069 %0.45. BIST 2.451,27 %2,89. Dolar 17.4428 %0.36. 40katır mı, 40 satır mı? 4 Mart 2021. Bu tutar yüzde 40’a ulaşıyor. İşte şirketler yüzde 40 vergi yerine ortaklara maaş, huzur hakkı ve yüzde 15 stopaj ile kâr payı dağıtımı yaparak hem şirketlerden para çıkarma imkanı yaratıyor, hem de ödeyecekleri vergi tutarını yüzde 15’te tutmuş oluyor. 4DeMkR. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi henüz daha çok yeni sayılabilecek bir dönemde önemli sınavlardan geçti. Suriye ve sınır ötesi harekat kararlarından tutun da, Doğu Akdeniz'de alınan önlem ve adımlar, terörü artık bitirme noktasına getiren mücadele ile Kovid-19 ve bu süreçlerde ortaya çıkan onlarca kriz anlarında hızlı karar alıp uygulama sayesinde elde edilen kazanımlar, yeni sistemin getirdiği en önemli artıların çok çabuk sınanması ve sınavı da geçmesiyle sonuçlandı. Seçim öncesinde SABAH Yazarlar Kulübü olarak Türkiye'nin 16 ilinde düzenlediğimiz panellerde ben dahil bütün yazar dostlarımın, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile ilgili en fazla üzerinde durduğu özellik bu idi ve çok şükür ki aradan geçen zaman bizi ve yaptığımız yorumları doğruladı. Bugünlerde yine, eski sistemin ve eski Türkiye ezberlerinin esiri olan muhalefet partileri ve onların dışarıdaki işbirlikçileri üzerinden sistemi zorlayacak, eski ezberleri yeniden sahnelemek için bir gayret var. Hiçbir siyasal veya sosyal sebep olmaksızın daha seçimlere 3 yıl olduğu halde, erken seçim söylemleri, yargının verdiği bir hükmü yerine usulen getiren Meclis'i 2 HDP'li ve 1 CHP'linin milletvekilliğinin düşürülmesi hükmünün Genel Kurul'da okunması faşistlikle, anti-demokratlıkla suçlamalar ve sokak eylemleri ile sistemsel bir sorun olduğu algısı yaratma gayretlerinden söz ediyorum. 24 Haziran'da hem seçimlerin hem de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin 2. yılı doluyor. Türkiye için tarihi bir dönüm noktası sayılan bu seçimler ve yeni sistemin uygulamadaki başarısı; Türkiye'ye karşı önyargılı bakan ülkelerin bile takdirini kazanacak boyuta geldi ama ne yazık ki Millet İttifakı ortakları hala başka bir boyutta siyaset yapmaya devam ediyor. Size tek bir şey söyleyip takdirinize bırakmak isterim Yakın siyaset tarihimizi az çok okuyan, bilen herkesin üzerinde hemfikir olacağı bir konu; Türkiye'de ilk kez darbesiz, entrikasız, hiçbir vesayet gölgesi olmaksızın bir siyasal sistem ve anayasal değişiklik sivil irade ile yapıldı. Hem de en katıksız haliyle. Yani; demokrasilerin en somut, an katıksız iradesi olan Referandum ile, halk oylaması ile. 100 yıllık Cumhuriyet tarihinde, 70 yıllık çok partili dönemde ilk kez köklü bir yönetimsel değişiklik, halk istediği için gerçekleşti. Kimse kusura bakmasın; Recep Tayyip Erdoğan ileriki tarihlerde pek çok güzel işlerle anılacak olabilir ama en çok ve en takdirle, minnetle anılacağı iş; demokrasinin hiçbir etki altında kalmadan milletin istediği şekliyle tezahürünü sağladığı için olacaktır. Zaten, her fırsatta gücünü sadece milletten aldığını ifade etmekten çekinmeyen Erdoğan'ın, sistem her tıkandığında, her kriz anında en büyük hakem olarak gördüğü halk oylaması yoluyla millete gitmesi; her krizi halk iradesiyle aşan bir siyaset modeli geliştirmesi de bundandır. Bir yanda sadece kendisini, siyasetini veya demokrasiyi millete teslim etmekten kaçmayan bir Tayyip Erdoğan, diğer yanda da "bizi sokağa çekmek istiyorlar" diyerek sokaklarda vandallığı işaret eden, siyaset ve kader birliği yaptığı HDP ile birlikte milletin iradesinin mabedinde TBMM Genel Kurulu'nda millet ve devlet malına zarar verecek şekilde eylem yapmayı bir övünç nişanesi olarak ortaya koyan Kemal Kılıçdaroğlu var. Takdir sizin... NOT 17 Haziran Çarşamba günkü yazımızda görüşmek üzere kısa bir izin rica ediyorum sizlerden. Yasal Uyarı Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın. "Kırk Katır Mı? Yoksa Kırk Satır Mı?" adlı bu kitap, Ali Avcu'nun daha evvel yazılı ve dijital medyada yayımlanmış makalelerinden derlenmiştir. Avcu kitabında, tarihe ve topluma karşı işlenen suçlardan, kente ve doğaya karşı girişilen talana kadar bir gazetecinin sessiz kalmaması gereken pek çok olay hakkında yazdığı yazıları bir araya getirmiştir. Bunu yaparken de sadece mevcut iktidarın yanlışlarını değil, muhalefetin eksiklerini ve hatalarını dile getirmekten de kaçınmamıştır. "Tribüne oynamak" veya "mahalleye yaranmak" gibi, bir gazetecinin düşebileceği tuzaklara düşmeden, siyaset gündeminden ülke gündemine kadar pek çok konuyu gazeteci tarafsızlığıyla dile getirmiştir. Kitabı bitirdiğinize, bir gazetecinin mesleğini yapmak için çok farklı iktidar ve güç odaklarını karşısına almak zorunda olduğunu göreceksiniz. Teoman 40. yaşını kutlamış geçenlerde. Maşallah hiç göstermiyor... "İyi ki doğdun," diyelim biz de... İnanılmaz güzel aşk şarkıları yazıp, hiçbir kadına âşık olamazmış gibi bir havası olan bu ilginç adamın doğum günü partisi de enteresan olacaktı tabii. Senin benim gibi üç beş arkadaşıyla toplanıp, rakıbalık üstü çikolatalı pasta kesecek hali yoktu. Nitekim öyle yapmamış da... Girdiği yaşa uygun bir parti düzenlemiş 40 yaşa 40 kadın! Hayatına giren 40 kadını bir barda toplayıp, gece boyu aralarında keyifle dolanmış. Benim bir hayalim vardır; böyle tombik köpek yavrularıyla dolu bir havuz olsa, ben de içine girip, o tüy yumaklarıyla top havuzundaki çocuklar gibi eğlensem, şenlensem, hamur gibi yoğursam onları... İşte tahminim, o gece Teoman da böyle bir hayali gerçekleştirmiş. Hamur gibi yoğurma safhası olmasa da bir omuz Ayşe'ye diğeri Fatma'ya değerken, kesin aynı keyfi almıştır. Yalnız, hadi adamın böyle bir fantezisi vardı ve bütün eski sevgililerini aradı, çağırdı... Benim hayret ettiğim, bu kadınlar nasıl işi gücü bırakıp koşa koşa o barı doldurdu. Ki eski sevgiliyle bağları hayat boyu sürdürmenin güzelliğini, benim kadar kimse savunmasın... Ama bu kadarı bana bile fazla... Tamam bir zamanlar aşkı, sevgiyi, hayatı paylaştığın insanla tabii ki görüş, et, hatta arada otur omzunda ağla vs. tamam da ama birader gidip de bütün benden öncebenden sonralarla da haydi eller havaya', kadeh tokuşturamam yani. O kadınlar o gece kendi aralarında neler konuştular acaba? "Pardon bişi sorucam, acaba seni benden önce mi sevmişti, benden sonra mı?" "Peki ya sen, aaa demek ben varken arada seni de seviyordu!" "Kimse kusura bakmasın ama içinizde en çok beni severdi!" Sonra da Teoman bir konuşma yapıp, "Kızlaaar kızlaaar, boşuna aranızda tartışmayın. Benim 40 odalı gönül köşkümde hepinizin yeri ayrı," mı dedi acaba? Kısacası, kendime kanka yapacak bu kadar insan varken, eski sevgilimin sevgilisi az geri dursun bakalım. Fazla genişliğin lüzumu yok derim ben. YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI Yasal Uyarı Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın. “Analiz ve öngörülerimi takip edenler bilir yazılarımı kum saati çalışıyor olacaklara şaşıracaksınız der bitiririm hep.” CHP Osmangazi ve Büyükşehir Belediye Meclis Üyesi Ercan Korkmaz’dan güncel felaketlere dikkat çeken bakış açısı. Korkmaz gelinen noktada en kötüsünün yaşanmadığını iddia ederek Bursalıları 1919 ruhu ile uyanmaya davet etti. Korkmaz; “Şimdilerde yüksek sesle bunları da mı görecektik diyenleri duydukça üzülerek olsa da daha bunlar ne ki diyorum. Mart 2020’de COVİD ilk çıktığında bu bir laboratuvar virüsü ve devletler için çok büyük ekonomik, sosyal, siyasi yansımaları olacak demiştim. Aradan geçen sürede tüm sonuçları gördük derseniz yanılırsınız. Bireyler için henüz en kötüsünü görmedik! Beşeri ilişkileri kısıtlanan, izole edilen, korkutulan bireyler için şimdi iklim krizleri yanında, açlık, işsizlik, sınırlı güneş, sınırlı ücret… Anlayacağınız kırk katır mı kırk satır mı? Yapay güneş de ne, komplo teorilerini bırak diyenler kafalarını kumdan çıkartıp uluslararası gelişmeleri takip etsinler. Ne yani milyarlarca yıl yaşındaki bu dünya, güneş tüm gücüyle ilelebet ayakta mı kalacak? Sanayi devrimi derken yaşlı dünyamızın, denizlerin, kutupların, ormanların, ozon tabakasının ömrünü azalttık. Bugün iklim krizleri yanında yaşanan son yangın ve sel felaketlerini kıtlık ve temel ihtiyaç maddelerine ulaşımdaki zorluklar izleyecek. 2015’ten bu yana elektro manyetik dalgalarla bireylerin davranışlarının yönlendirilmesi yanında akıllı telefonlar ve ücretsiz sosyal medya sağlayıcıları ile an ve an kayıt altına alınan hayatlar, digital faşizm, digital tanrı ve digital hayatlara merhaba diyor. Şimdilerde yapay zeka, covid, uzaktan çalışma, hükümet yardımları derken evde oturun biz size bakarız diyecekler. Nereye kadar? Bundan 10/15 yıl önce çekilen özgürlük anıtının yıkıldığı filmlere bakın nükleer felaket, iklim krizleri, salgınlar nedeniyle hastalıklı insanların yaşadığı yıkık şehirler, gettolar, sağlıklı bireylerin yaşadığı yüksek korunaklı metropollere kadar. 35/40 sene önce çocukluğumuzun çizgi filmi Taş Devri’nde uçan arabalar şimdilerde gerçek oluverdi. Öyleyse hazırlanın Uzay Yolu’ndaki ışınlanmaya! Hala bunları da mı görecektik diyen varsa daha yeni filmlere örneğim Matrix’e baksınlar. Açık hava meşguliyet terapileri altında tez elden uyanış, sert bir karşı koyuş olmazsa ki maalesef böyle bir irade henüz ortada yok, insanlık en zor sınavına hazırlanıyor. Gıda üretimi, bireysel geleneksel tarım korunmadığı, tedarik ve depolama zincirleri arttırılmadığı takdirde vay halimize. Bırakın petrol ve değerli madenleri, buğdaydan, pamuğa, kahveden, şekere kadar her temel ihtiyaç maddesinin fiyatı vadeli opsiyonlarda belirleniyor. Allah’tan su tekellerine rağmen henüz su borsası yok! Temel ihtiyaç ürünlerinde arz varsa parayı basar alırsınız lakin ya arz yoksa? Sorun salt iklim krizi, kuraklık değil! Arz eksikliği ve buna bağlı fiyat artışları büyük sorunlara gebe. Tarım ülkesi ülkemizin 20 senede geldiği nokta çok üzücü ve bir o kadar da ürkütücü. Temel ihtiyaç maddelerini bırakın samanda bile dışarıya bağlı hale geldik. Ülkenin tarım ve hayvancılık politikaları, stratejileri yerlerde. Yıllardır söylüyorum acilen felaket ve sonuçları dinsel öğelere bağlamadan müstakil iklim ve afet bakanlığı kurulmalı, tarım, orman hayvancılık bakanlığı ile birlikte bu bakanlıklar siyasetten ari profesyonellerce yönetilip MGK üyesi olmalı, MGK politikaları geliştirilmeli. 20 yıl önce belki ekonomik krizde bir ülke vardı ama ülkenin sağduyusu vardı, vicdanı vardı, barışı vardı, acılarda birleşik halkı vardı, yok paraya özelleştirilmemiş tesisleri, madenleri vardı. Şimdilerde ise araç geçiş garantili paralı yolları, köprüleri, hasta garantili hastaneleri, Tanrı bizi affetsin demek suretiyle hesap vermeyen ve sorulamayan siyasetçileri, vicdanını kaybetmiş, acılarda birleşemeyen adaletten uzak bir parti devleti ve halkı var. O zaman bir daha soralım kırk katır mı kırk satır mı? Ya da son bir kez daha 1919 ruhuyla uyanış mı? Kum saati çalışıyor olacaklara şaşıracaksınız… Ana Sayfa Ekonomi Türkiye ekonomisi uzun süredir devam eden birçok çok problemle karşı karşıya. Malesef ki bu problemler de öyle pek kolay çözüleceğe benzemiyor. Her defasında ise kırk katır mı kırk satır mı misalinde ki gibi iki kötüden birini seçmek zorunda kalıyor Ya büyüme ya enflasyon ya işsizlik ya kur ya faiz gibi sürekli bir tercih yapmak durumunda. Kırk katır mı kırk satır mı? deyişini bilmeyen yoktur. Türkiye’de sürekli bu hikayedeki gibi bir tercih yapmak zorunda kalıyor. Ekonomi bilindiği üzere sosyal bilimler içinde fen bilimlerine en yakın bilim dalı olma özelliği taşıyan bilim dalı. Her ne kadar uğraş alanı insan davranışları ve subjektif öğeler içerse de nihayetinde ortaya çıkan teoriler ve uygulama örnekleri genel bir durumu ifade etmekte. Ekonomi bilim dalı olarak ortaya çıktığı 1700’lü yılların sonundan itibaren oldukça büyük gelişim gösterdi. Değişen üretim mekanizmaları ve tüketim kalıpları yeni teorilerin ve kuramların ortaya çıkmasına ortam hazırladı. Birçok şey değişime uğradı ancak bilimsel yaklaşım ve bilimsel düşünce methodu değişmedi hep aynı kaldı. Kırk katır mı kırk satır mı? 1 Ekonomi biliminin en fazla bilinen kavramlarından biri ise şüphesiz Fırsat Maliyeti . Kısaca tanımlamak gerekirse fırsat maliyeti aslında maliyetin sadece açık maliyetler olmadığını örtük maliyetlerinde dikkate alınması gerektiğini ifade eden bir kavram olarak ön plana çıkıyor. Örneğin zaman bütçe kısıtı altında bir firma mevcut bir yatırım kararı alırken kullandığı kaynak onun açık maliyetlerini oluştururken o yatırımı yaparak vazgeçtiği diğer alternatifler örtük maliyetleri oluşturur. Yani fırsat maliyeti A ve B gibi iki tercihten birini seçtiğimizde vazgeçtiğimiz şey fırsat maliyetini oluşturuyor. Konuyu Türkiye ekonomisi perspektifinden incelersek yıllardır süregelen sorunlar sürekli başka bir şekilde karşımıza çıkıyor. Enflasyon – faiz denklemi Büyüme – enflasyon denklemi Büyüme – İşsizlik denklemi vb. Nasıl ki bir hastalığı tedavi etmenin ilk adımı doğru teşhis ve ardından doğru tedavi methodu uygulamaksa ekonomi de de bir problemi ortadan kaldırmanın en kestirme yolu sorunun kaynağını doğru teşhis etmektir. Söz gelimi eğer siz riskleri ve mevcut problemleri görmezden gelip FAİZ SEBEP ENFLASYON SONUÇTUR gibi bir önermeye gidip enflasyonun sebebi olarak faizleri görürseniz teşhisi yanlış koymuş olursunuz. Risk ne kadar yüksekse belirsizlik ne kadar fazlaysa ve piyasa ne kadar aksak çalışırsa faizler o kadar yüksek olur. Faizi sebep olarak görüp enflasyonun düşüreceği düşüncesiyle tüm piyasa gerçeklerine aykırı bir şekilde düşürürseniz sonuç olarak enflasyonla mücadele etmediğiniz gibi bir de gül gibi döviz kuru probleminiz olmuş olur. Kırk katır mı kırk satır mı? 2 Tıpkı yanlış ilaç tedavisinin yan etki olarak başka problemlere yol açması gibi yanlış uygulanan para politikası da piyasanın tüm dinamiklerini yerle bir edip vücudun bağışıklık sisteminin çökmesine benzer biçimde piyasa mekanizmasının derinden sarsılmasına yol açar. Önce şuna bir karar vermekte fayda var. GERÇEKTEN SERBEST PİYASA EKONOMİSİ mi uygulamak istiyoruz. Eğer ki bu sorunun cevabı evet ise uygulanan politikaların bu minvalde piyasa gerçeklerine uygun bir nitelik taşıması gerekiyor. Aksi takdirde ortaya çıkan durum herkesin görüp bizzat yaşadığı gibi acı bir reçeteden başka bir hal almıyor. Enflasyon küresel olarak yüksek evet riskler var evet savaş ortamı var evet ancak savaştaki bir Ukrayna’dan bile 4 kat yüksek enflasyon oranına sahip olmak bir yönetim ve politika başarısızlığından başka bir şey değildir. Ve ne yazıktır ki bu durum sürekli bir biçimde KIRK SATIR MI KIRK KATIR MI çıkmazına düşülmesine yol açacaktır. Kırk katır mı kırk satır mı Kırk katır mı kırk satır mı Kırk katır mı kırk satır mı Kırk katır mı kırk satır mı Borsa ve kripto haberlerine ilk siz ulaşmak için sitemize abone olmayı ve bildirimleri aktife almayı unutmayınız. Twitterdan takip ederek ve Telegram grubumuza katılarak da piyasa haberlerine ilk siz ulaşabilirsiniz. Öncü haberciliğin adresi Borsametre… Post Views 285 Benzer Yazılar Kira davalarına arabulucu şartı Kira ihtilaflarıyla ilgili açılan davalara arabulucu şartı getiriliyor. Taraflar, dava açmadan önce arabulucuya gidecek, burada…

40 katır mı 40 satır mı