İbniKesir. Ki onlara bir musibet geldiği zaman; biz Allah içiniz ve yine O'na döneceğiz, derler. Onlar, bir musibete uğrayınca: -Biz, Allah'a aitiz ve elbette O'na döneceğiz derler. Sabırlılar o kimselerdir ki başlarına musibet geldiğinde, "Biz Allah'a aidiz ve vakti geldiğinde elbette O'na döneceğiz" derler.
Ziraüzüntü anında insanın direnci kırık olduğu için ağzından çıkan sözleri kontrol etmesi fevkalâde güçtür. Böylesi hallerde, olgun mü’minler, “İnna lillâh ve innâ ileyhi râci’ûn: Biz Allah’tan geldik yine O’na döneceğiz” diyerek teslimiyet gösterir ve sabrederler. Hadisten Öğrendiklerimiz. 1.
Herkim Allaha ve âhıret gününe imân ederse, komşusuna ikrâm etsin. Her kim, Allaha ve âhıret günü-ne imân ederse, misâfirine ikrâm etsin.” Hz. Âişe’den rivâyet ettiği Hadîs-i şerîfte, Hz. Âişe buyurdu ki: Resûlullah’a (s.a.v.) ilk vahyin başlaması
BakaraSuresi 156 ayet ne için okunur? “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn” cümlesi Arapça bir cümledir. Aslında bu cümle Kur'an-ı Kerim'de bulunan Bakara suresinin 156. ayetinde bulunuyor.Bu nedenle bu cümle bir ayet sözüdür. Herhangi bir musibete karşı okunur ve koşulsuz şekilde Allah' a teslimiyeti içerir.. Bakara suresi 155 ayette ne anlatılmak isteniyor?
Duayaşu ayette işaret edilmiştir:“Ve evfu biahdî ufi biahdikum / Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, ben de size vaat ettiklerimi vereyim.” (Bakara,40) Zikre de şu ayette işaret edilmiştir: Fezkurunî ezkurkum/ Öyleyse siz beni anın ki ben de sizi anayım.” (Bakara, 152) yüce Allah buyurmuştur: “Edu.
Herkessabahleyin işine gücüne çıkar kendisini satar ya kazanır ya da kaybeder (yani kişi Allaha emirlerini yerine getirmekle nefsini Allaha satarak kazanır , yada kendi nefsinin sefasına uyup Allahın emirlerini çiğneyip kendisni şeytana satarak kaybeder).” (Müslim, tahâra 1)Hadis-i Şerif'inde boş yere hangi kelime gelmelidir?
qvyGVxb. “Sabır erdemine sahip olanlar, bir belaya düştüklerinde, Biz Allah’ın kullarıyız ve biz O’na döneceğiz’ derler.”[1] Başımıza gelenlerin Allah tarafından birer imtihan olduğu bilinciyle hareket edip sabırlı ve metanetli olmak ve “İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn” yani “Biz Allah’ın kullarıyız ve biz O’na döneceğiz.” deyip Allah’ın hükmüne rıza ve teslimiyet göstermek mümin olmanın gereğidir. Buna istircâ denir. İstircâ, Allah’a kulluk ile O’na aidiyet ve O’na dönüşün hatırlanması geçici dünya hayatında bu tür musibetlerle karşılanmanın İlahi yasa olduğu ve gerçek hayatın kendisinden gelen bir kurtuluş ile ahiret hayatında yaşanacağının bilincinde olduğunun ifadesidir. Nitekim ayetin devamında sabır gösterenlere Allah’ın müjdelerinin bulunduğu ifade edilmekte, Hz. Peygamber de büyük küçük her türlü musibetin günahlara kefaret olduğunu belirtmektedir.[2] İnsanların bir sevdiğini kaybetmesi ya da sahip olduğu bir şeyden mahrumiyet yaşaması elbette bir üzüntü sebebidir. Önemli olan bunu yönetebilmek, isyan ve taşkınlığa götürmemektir. Aksi bir durum karamsarlığa, psikolojik krizlere/bunalımlara yol açabilecek sonuçlara sebep olma potansiyeline sahiptir. Nitekim insanların yaşadıkları musibetlerin bir sınav olarak düşünülememesi ve telafisinin mümkün olmadığına olan inancın intihara varan sonuçlara yol açtığına dair örneklerin bulunduğu bilinmektedir. İstircâ, karşılaşılan bir musibet durumunda en fazla ihtiyaç hissedilen moral motivasyon sağlamakta, yalnızlık ve çaresizlik hissine kapılmayı engellemekte, ümitleri korumaktır. Yazıyı bütün bu söylenenleri özetleyen hadislerin özeti ile noktalayalım Hz. Peygamber bir musibetle karşılaşan Müslüman’ın isyan etmeksizin istircâ cümlesini okuyup Allah’tan gelene rıza göstermesi, böyle bir sınanmadan sevap dileyip kendisinden bu belayı def etmesi ve onun yerine hayırlar ihsan etmesi için dua ve niyazda bulunması durumunda, eninde sonunda istediğine kavuşacağını, Allah’ın onu maruz kaldığı belaya göre daha hayırlısıyla ödüllendireceğini bildirmekte[3]; sevdiği birisinin vefat haberini alan bir müminin sabır gösterip istircada bulunması hâlinde de Allah’ın kendisine büyük ödüller vereceğini müjdelemektedir.[4] Doğrusunu en iyi Allah bilir. [1] Bakara suresi, 2156. [2] Müslim, “Cenâʾiz”, 4; Tirmizî, “Cenâʾiz”, 36; “Deʿavât”, 83. [3] Müslim, “Cenâʾiz”, 4; Tirmizî, “Cenâʾiz”, 36; Ahmed b. Hanbel, I, 201; IV, 415. [4] Tirmizî, “Cenâiz”, 36.
Error 522 Ray ID 7383f3704d6cb8f1 • 2022-08-09 223330 UTC AmsterdamCloudflare Working What happened? The initial connection between Cloudflare's network and the origin web server timed out. As a result, the web page can not be displayed. What can I do? If you're a visitor of this website Please try again in a few minutes. If you're the owner of this website Contact your hosting provider letting them know your web server is not completing requests. An Error 522 means that the request was able to connect to your web server, but that the request didn't finish. The most likely cause is that something on your server is hogging resources. Additional troubleshooting information here. Cloudflare Ray ID 7383f3704d6cb8f1 • Your IP • Performance & security by Cloudflare
Bayraktar Bayraklı Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur'an MealiSabredenler, kendilerine bir musibet geldiğinde, "Biz Allah'ın kuluyuz ve biz O'na döneceğiz" Okuyan Kur’an Meal-TefsirOnlar sabredenler, kendilerine bir musibet geldiği zaman "Biz Allah'a aidiz ve biz elbette yalnızca O'na döneceğiz"* Yüksel Mesaj Kuran ÇevirisiKi onlara bir musibet geldiğinde, "Biz ALLAH'a aidiz ve O'na dönücüyüz" bir musibetle karşılaştıkları zaman, "Bizler, Allah için varız ve muhakkak O'na döneceğiz." Vakfı Süleymaniye Vakfı MealiOnlar, başlarına bir şey gelince şöyle derler "Biz, Allah'a aitiz, biz O'nun huzuruna çıkarılacağız".Ali Rıza Safa Kur'an-ı Kerim GerçekOnların başına bir yıkım geldiğinde, şöyle derler "Biz, Allah'ın malıyız ve kesinlikle O'na döneceğiz!"Mustafa İslamoğlu Hayat Kitabı Kur’anOnlar bir musibete uğradıklarında "Doğrusu biz Allah'a aidiz ve sonunda yine O'na döneceğiz" Nuri Öztürk Kur'an-ı Kerim MealiOnlara bir ıstırap gelip çattığında şöyle derler "Biz Allah içiniz ve sonunda O'na dönüp gideceğiz."Ali Bulaç Kur'an-ı Kerim ve Türkçe AnlamıOnlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki "Biz Allah'a ait kullarız ve şüphesiz O'na dönücüleriz."Elmalılı sadeleştirilmiş ki başlarına bir bela geldiğinde "Biz Allah'a aitiz ve sonunda O'na döneceğiz." Esed Kur'an MesajıKi, onların başına bir musibet gelince, "Doğrusu biz Allah'a aidiz ve muhakkak O'na döneceğiz!" İşleri Kur'an-ı Kerim Türkçe MealiOnlar; başlarına bir musibet gelince, "Biz şüphesiz her şeyimizle Allah'a aidiz ve şüphesiz O'na döneceğiz" Hamdi Yazır Kur'an-ı Kerim ve Yüce Mealiki başlarına bir musibet geldiği vakit "biz Allahınız ve nihayet ona döneceğiz" derlerSüleyman Ateş Kur'an-ı Kerim ve Yüce MealiKi onlara bir bela eriştiği zaman "Biz Allah içiniz ve biz O'na döneceğiz," bir musibet isabet ettiğinde, "Biz Tanrı'ya aidiz ve kuşkusuz O'na dönücüyüz" Basri Çantay Kur'an-ı Hakim ve Meal-i KerimKi onlar kendilerine bir bela geldiği zaman "Biz dünyada Allanın teslim olmuş kulları yız ve biz ahiretde de ancak ona dönücüleriz" onlara bir musibet geldiği zaman; biz Allah içiniz ve yine O'na döneceğiz, Piriş Kur'an-ı Kerim Türkçe AnlamıOnlar, bir musibete uğrayınca -Biz, Allah'a aitiz ve elbette O'na döneceğiz Yıldırım Kuran-ı Kerim ve MealiSabırlılar o kimselerdir ki başlarına musibet geldiğinde, "Biz Allah'a aidiz ve vakti geldiğinde elbette O'na döneceğiz" Hulusi Türkçe Kur'an ÇözümüOnlar, kendilerine hoşlanmadıkları bir olay isabet ettiğinde, "Biz Allah Esma'sının açığa çıkması içiniz ve O'na dönücüyüz sonuçta bu gerçeği yaşayacağız" Yüksel Eski Baskı Mesaj Kuran ÇevirisiKi onlara bir musibet geldiğinde, 'Biz ALLAH'a aidiz ve O'na dönücüyüz,' derlerErhan Aktaş Eski Baskı Kerim Kur'anOnlar, bir musibetle karşılaştıkları zaman, "Bizler, Allah için varız ve muhakkak O'na döneceğiz." Khalifa The Final TestamentWhen an affliction befalls them, they say, "We belong to GOD, and to Him we are returning."The Monotheist Group The Quran A Monotheist TranslationThe ones who, when afflicted with adversity, they say "We are to God and to Him we will return."Edip-Layth Quran A Reformist TranslationThe ones who, when afflicted with adversity, say, "We are to God and to Him we will return."
Birinci gündem maddemiz iman; iman gürlüğü/ parlaklığı ve imanda derinleşme iman da kabul edilir/ geçerlidir; ama, tahkiki iman sistematik araştırma ile ulaşılan iman maksadımız olmalı deniyor… İrfan sahipleri, arifler, hep Allah’ın hoşnutluğunu/ rızasını istermiş…. Cennet’i istemek iyidir; ancak, Allah’ın rızasını istemek daha iyidir denir. İkinci gündem maddemiz; salih amel/ iş; yararlı/ helal ve haramı göz önüne alıp iyi işler yapma gayreti ve yapılacak işi iyi yapma gayreti…. Üçüncü gündem maddemiz; Allah’ın ahlakını övdüğü ve büyüklerimizin, “Adı güzel, kendi güzel Muhammed.” Dediği, Sevgili Peygamber’imiz Aleyhisselam başta; O’ndan itibaren gelen büyüklerimizin bakış açısıyla hayata ve olup bitenlere bakmaya gayret etmek olmalı. Böylece; yaratılış hikmetimize uygun, sağa sola sapmadan, kimliğimizi ve karakterimizi koruyarak ve olgunlaştırarak müstakim ana caddemizde, Allah’a cellecelalühu doğru güzelce yürürüz, inşallah. FİKİR DUASI VE MUSTAFA BAYRAK HAKKINDA 1954 yılında, MK Paşa, Bursa’da doğdum. İlkokulu memleketimde; liseyi Eskişehir’de; üniversiteyi İzmir'de tamamladım. 25 senesi Ankara'da, 9 yılı Bursa'da olmak üzere, 1980- 2014 yılları arsında İngilizce öğretmeni olarak görev yaptım. Simdi, İstanbul’da yaşamaktayım. Evli ve üç çocuk babasıyım. 1954, Bursa, Mustafakemalpaşa, Yamanlı Köyü'nde, babam, dedem ve ninemin ve bütün ülkemizin yaşadığı zor zamanlardan sonra, şevkle çalışıyordu. İcarla ve ortak olarak birkaç tarlada, pancar, ayçiçeği, susam, hardal, pamuk, buğday, mısır, çavdar, yulaf, kavun, karpuz,.. gibi pek çeşitli mahsul yetiştiriyordu. Nazif dedemin babası, Tatar Ali Dede Türkiye Türkçesini zor konuşuyormuş. Babaannemin Kocaannemin, Fatma Ninemin babası Zübeyir Dede, Keşan'dan, kocaannem genç kız iken, gelmiş. Yolculuk boyunca yaşanan zorlukları ve tehlikeleri, kocaannem sık sık anlatırdı. Arabasının tekeri bozulanlar olur ve durup onlara yardım edilirmiş. Annemin babası Mehmed dedemin babası ve amcaları, bir Osmanlı subayı olan Fevzi Dedenin dört oğlu, Bulgaristan'dan Türkiye'ye gelmiş. Üç kardeş, Manisa ve Hacırahman civarına; bir kardeş te Bursa'ya gelmiş. Kardeşlerden birinin adı Şerif, birinin de Âdem imiş. Mehmed dedem, dayımın adını Şerif; Şerif dayım da ilk oğlunun ismini Âdem koymuş. Osmanlı Devleti, Kirmastı Çayı'nın taşması gibi taşlıktan sora, asıl mecrasına çekiliyordu demek. Annem, anneannemin Ayşe ninemin ölümünü çok sık anlatırdı. Ölürken, “La ilahe illallah Muhammedün rasulullah demeye devam etmiş; Mehmed dedem, “Ayşe, yoruldun; biraz ara versen.” Demiş. Ayşe ninem, durmuş sonra yine devam etmiş ve yorgun yorgun sadece “Muhammedün rasulullah” demeye devam etmiş. Ayşe ninemin babası, Ahmed dede ile eşimin babaannesinin babası, bir birlerini tanır ve aile ziyaretlerinde bulunurlarmış. Nazif Dedem ve Fatma Ninem evlenmiş ve babam, Hicri Takvime göre, 1340, Osmanlı Devlet- i Aliyeden sonra, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu zamanlarda doğmuş. O zamanlar tam da Batı Kültürünün, maddi olarak gelişip güçlendiği zamanlardı. Manadan yoksun olduğu için, belki, Batı Dünya'sı canavarımsı maddi gücü ile DÜNYAYI kasıp kavuruyordu. Gücü elinde bulunduranların tercihi UZLAŞI VE İLETİŞİM kurmaktan yana değil de çatışmadan yanaydı demek ki… I. Dünya Savaşı'nın ve Kurtuluş Savaşının akabinde dünya'ya gelen babam, II. Dünya Savaşı'ndan dolayı 4 dört yıl askerlik yapıyor. Nihayet, 1950li yıllar. Çatışma yerine İNSANCA BİR ANLAYIŞIN farkına varılan yıllar... Kore'ye asker gönderilmesi… İlkokul öncesi çocukluğum, Yamanlı Köyü ile Tepecik Nahiyesi arasında geçti. Hatıralarım, köyümüzün Ketenıslağı, Kökyerleri, Adalar ve Karatoprak mevkilerinde kümeleniyor. Teyzemlerin adeta düzenli bir şekilde Yamanlıya gelmeleri; annemin de Tepeciğe, beni yanına alıp, gitmesi pek sık olurdu. Annemin anlattığı masalda geçen, "muradına ermeyen dilber" cümlesi sanki hala kulaklarımda.. Dağ başlarında bir sarayın kapıları kendiliğinden acılıyor, kapanıyor ve dağlar taşlar "muradına ermeyen dilber" nidaları ile inliyor. Ne hüzünlü bir durum! Anneciğim, "Ahmediye ve Muhammediye" eserlerinden hatırladıklarını heyecan ve bazen ağlayarak anlatırdı. Hastalandığımda, "beni dedeme götürün" derdim. Babacığım, gece demez, beni sırtına alır dedeme götürürdü. Gözümde dedemin heybetli bir duruşu vardı. Tebessüm edişi pek sevimliydi. Lütfi amcamın tebessümü onu andırıyordu. Bir akşam annem ve babam dedemlerdeyiz. Ananemle babam bana kızgın. Ben de üzgünüm. Eski tıraş bıçaklarının sapı, çivi ve ipten oluşan bir oyuncakla kibrit uçlarını patlatmama izin vermiyorlar. Dedem, “Nasıl bir şey o öyle?” Diye sorunca ben çok seviniyorum ve başlıyorum anlatmaya. Dedem, “Bir de ben duyayım şu patlama sesini, bakalım.” Der demez dışarı cıktım ve bir kere patlattım. İçeri geldim. Dedem, “Bir kere daha.” Diyor. Ben yine çıkıp bir tane patlatıyor ve geri geliyordum. Bu şekilde epey devam etti.. Oyuna doymayan çocuğa, oynama imkanının verildiği keyfi ancak yaşayan anlar… Dedem, Hz. Ali ra efendimizin cenklerinden okurmuş. Bana hiç denk gelmedi. Kuzenim Hayati bana özetlemeye çalışırdı. Ve ilave ederdi, “Bismillahirrahmanirrahim ve La ilahe illallah Muhammedün rasulullah demek çok sevapmış.” Derdi. Kocaannemin, “Cenklerde, atların ayaklarının altından kıvılcımlar çıkarmış.” Demesi dün gibi taze ve sanki gözümün önünde. Hilmi amcam Karacabey Harasında, kâhya olarak, çalışıyordu. Lütfi amcam dedemin işlerini takip ediyordu. Dedem, kocaanneme “kâhya” diye hitab ederdi. Nazif dedemin ölüm haberini, Ketenıslağı mevkiindeki tarlada öğrenmiştik. Ablam, kaynamış baklaları yere dökmüştü. Babam bir gün, dedemden kalan oltalarla, beni dereye balık tutmaya götürmüstü. Derenin her iki kenarında dev söğüt ağaçları arasında saka kurmak için kazık çakılırken çıkan sesler yankılanıyordu. Kirmastı Çayı, balık yönünden çok bereketliydi. İnsan boyunda yayın baliği tutulduğu oluyordu. Dere boyunda ve köyümüzde kuş çeşidi epey fazlaydı. Ağaçkakan sesi duymak olağan bir şeydi. Tahtalı ve üveyk ve adını bilmediğimiz, tarakçın gibi, rengârenk kuşlar vardı. Abim ve ablam okula gidiyorlardı; abim öğrendiği bir fikri heyecanla söylüyordu, "insan çift motifliymiş; hayvan tek motifliymiş. Mesela, her hangi bir gıda görülünce, insan, yesem mi yemesem mi diyormuş. Hayvan ise sadece yesem diyormuş." Daha sonraları ben insanın yapısı hakkındaki bu fikrin ve bilginin daha net olanını duymuştum İnsan daima çatallı bir yol ağzındadır. İki durumdan birini seçmek durumundadır. Ve seçtiğimizden/ tercihlerimizden sorumluyuz. Komşuannemden ve komşu ablamdan/ Resmiye ablamdan Peygamberimizin sas hayatını, Akif'le beraber can kulağıyla dinlerdik. Davut, Bedri, Halil ve Akif hemen hemen her gün birbirimizi görürdük. Ablalarımız da arkadaş idiler. Bedri sağdıcımın evine gittiğimizde, ablaları bize hep “güzelim” diye hitap ederdi. Akiflere gittiğimizde, onun annesi bize, “asker bunlar asker… Asker olacaklar; vatanı ve milleti koruyacaklar.” Derdi. 1960’lı yıllar, dünyada soğuk savaş yıllarının başladığı; teknoloji, TV ve internetin gelişmesinin hızlandığı yıllardı. İlkokulda, ders kitaplarına paralel Türk Masalları, Dünya Masalları, Dede Korkut Hikâyeleri, Karacaoğlan, Pol ve Virjini, Hz. Ali ra efendimizin cenkleri gibi kitapları okuma; Köroğlu, Kerem ile Aslı, Leyla ile Mecnun gibi hikâyeleri dinleme fırsatı vardı. Bu halk hikâyelerini, İlyas sağdıç ezberlemiş gibi anlatırdı. "Pol ve Virjini" ve daha sonra, Dostoyevski'nin "Ezilenler" adlı eserleri sırf başladığım işi yarım bırakmamak için, kendimi zorlayarak, okuyup bitirdiğim eserler idi. İlkokulda bilgi yarışmaları olmuştu. Bu bilgi yarışmalarının finalinde “BAYRAK” şiirini okuyan bir kız öğrenci, şiir bitince bir de Türk bayrağı açmıştı. Herkes gibi ben de çok beğenmiştim. Kendi kendime, “bizim köyde böyle bir şey aklımıza gelmez; ne de olsa kasaba çocuğu… Ne güzel akletmiş BAYRAK şiirinde BAYRAK açmayı.” Diye düşünmüştüm. Çok beğenmişim ki 14 sene sonra o küçük kız çocuğu eşim olmuştu. İlkokul bitmiş; sınavlara girilmişti. Bu arada Karacabey Harasına, Hilmi Amcamlara gitmiştim. Gülendam, Aysel, Gülser, Leman ve Zehra Abla, hemen hemen her akşam benden masal anlatmamı istiyorlardı. Hilmi Amcam yan odadan duvara vurarak, “Masalcı dedeee! Yeter artık, uyku zamanı geldi!” diye seslenirdi. Sanki bütün Türkiye’de, 1960lı yıllar, ekseriyetle, kitap okuma, 1970li yılların ilk yarısı tartışma ve diğer yarısı kavga yılları olarak geçti. 1974, o zamanki adı Eskişehir Maarif Koleji olan Eskişehir Anadolu lisesini bitirip; bir yıl çobanlık yaptım. Bu bir yılda Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, Seyit Ahmed Arvasi’den pek çok kitap okudum. Abdülkadir Akçiçek’in tercüme ettiği İmam Rabbani hazretlerinin iki ciltlik Mektubat isimli eserini bitirdim. Mustafa Necati Bursalı’nın “Peygamber Çiçekleri Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’in ra hayatını anlatan şaheseri tekrar tekrar okudum. Kur’an öğrenmeye başladım. Ahmed Eren ders arkadaşımdı. Tevfik sağdıç, “Gel bize gidelim; sana kitap vereyim.” Demişti. Eve gittik. Bir odanın zemini kitap doluydu. “istediğin kadar kitabı al götür.” Dedi. Ben de birçok kitabı adım; eve geldim. Ondan başlayayım, yok bundan başlayayım derken tıkanıp kalmıştım. Hiç kitap okuyamıyordum. Demek ki insan ihtiyaç hissettiği konuların kitabını okumalı ve kendini kitaba da boğmamalıydı. Peygamberimizin aleyhis salatu vesselam hayatını, Diyanet İsleri yayınlarından bir kitaptan okudum. Bu eser, akademik ve tarihi bilgi veriyordu. İkinci olarak Necip Fazıl Kısakürek’in Çöle İnen Nur adlı eserini okudum. Tarihi bilgilere ilaveten estetik ve sanat açısından çok güzel bir anlatımı vardı. Üçüncü olarak Fethullah Gülen Hoca Efendinin iki cilt Sonsuz Nur eserini okudum. Her sayfası hikmet doluydu. Peygamberimizin as hayatını günümüzle irtibatlı olarak anlatıyordu. Allah'ım, etrafımızda, yerde ve gökte her ne varsa, onlara gerçek değerleri ile bakmayı bizlere nasip et. Senin verdiğin değer ve kıymet neyse onu bize göster ve hissettir. Zanlarımızdan kurtar; arındır. Senin katında gerçek dediğin bilgiye ulaşmamızı engelleyen zanlarımızdan bizi özgür kıl.. Zanlarımızın kölesi olmayalım. Gerçek bilgiye ulaşma özgürlüğünü elde edelim. Zanlarımız ve yanlış bilgilerimiz bizi perişan etmesin. Şöyle bir söz dinledim; mealen, "Şu taraftan Cennet'e gidebilirsin; böyle bir imkânın var. Bu taraftan da Allah'ın Habib’inin aleyhissalatü vesselam yanına gidebilirsin; ikisinden birini seç dense, ben Allah'ın Habib’inin as yanına gidilecek tarafı seçerdim." Bu, sevgili peygamberimizi as nasıl bir tanımadır? Ne mübarek ve ne güzel bir tanımadır... Ahmed Yesevi Hazretleri de 63 yaşına gelince, "yer üstünde nasıl yaşayabilirim ki Allah'ın Resulü sas 63 yaşına kadar yer üstündeydi" deyip, yer altında bir çilehanede geçiriyor geri kalan ömrünü. Hz İsa aleyhisselam neden bizim Peygamberimizin aleyhisselam ümmetinden biri olmayı istemişti? Zamanının en büyük âlimi ve Allah'ın cc bir velisi olan Abdullah Bin Mübarek, "Ben Allah'ın Habib’inin as en küçük sahabesinin atının ayağının altındaki bir toz bile olamam." Diyor. Bu nasıl bir tanıyış ve ne inceliktir... Kuzenim Ali bir gün, gel sana bir parça bir şey okuyayım demişti. İmam Gazali hazretlerinin bir eserinden mealen şöyle bir şey okumuştu İçinde bir kaç kişinin oturduğu bir odaya giren bir kişi, birçok kişiyi eleyip, geçip, gider bir kişinin yanına oturur. Bu bir tesadüf değildir; Bezm- i Ezelde, ruhlar âleminde bir tanışıklığın ve bir arada oluşun bir ifadesidir/ sonucudur. Bütün akrabalarım, kuzenlerim, yeğenlerim, ailem, komşularım, arkadaşlarım ile ilgili, bilhassa, çocukluk anılarımızı paylaşmayı ne kadar isterdim ama bu iş çok uzayacak… 1976da şimdiki Buca 9 Eylül Üniversitesi İngilizce Bölümüne girdim. 1980de mezun olup, müteakip yıl İngilizce öğretmenliğine başladım. 1990, Bursa’dan Anakara’ya taşındığımız yıl. 2014, Emekli oluş. 2015, İstanbul’a taşınmamız. Yamanlı Köyünde doğdum. Yamanlı Köyünde öldüm; Eskişehir de dirildim. Eskişehir’de öldüm; İzmir’de doğdum. İzmir’de öldüm. Bursa’da doğduk. Bursa’da öldük; Ankara’da dirildik. Ankara’da öldük; İstanbul’da doğduk… İstanbul’da yaşıyoruz….
Error 522 Ray ID 7383f370491d929f • 2022-08-09 223330 UTC FrankfurtCloudflare Working Error What happened? The initial connection between Cloudflare's network and the origin web server timed out. As a result, the web page can not be displayed. What can I do? If you're a visitor of this website Please try again in a few minutes. If you're the owner of this website Contact your hosting provider letting them know your web server is not completing requests. An Error 522 means that the request was able to connect to your web server, but that the request didn't finish. The most likely cause is that something on your server is hogging resources. Additional troubleshooting information here. Cloudflare Ray ID 7383f370491d929f • Your IP • Performance & security by Cloudflare
allahtan geldik allaha döneceğiz ayeti arapça